20 Ağustos 2024 Salı
Dilan Polat ve Engin Polat davasında yeni gelişme
Erdoğan’dan asgari ücret, memur ve emekli maaşı açıklaması
Silivri Adliyesi'ni alarma geçiren silahlı şüpheli gözaltına alındı
Fırsatçılarda bugün... Biber gazına yüzde yüz zam
FBI Hamas’ı fırsat bildi
20.Ağustos.2024 21:19, I Güncelleme:20 Ağustos 2024 21:25
Şöyle etraflıca insanlara geriden bakıyorum. Herkes mutsuz, herkes bezgin herkes sinirli… Sanki bir esintiyle oradan oraya akıp gidiyor onca insan. Bu kadar mutsuz, bu kadar ruhsuz nasıl olduk? Yoksa hep mi böyleydik; düşünüyorum ama bulamıyorum. Bu deli sorularla cebelleşip duruyorum.
Emeklilerimiz kahve köşelerinde, banklarda orda burda…
Nedir bu boş vermişlik?
Neden böyle?
Yıllarca çeşitli kamu kuruluşlarında, çeşitli sektörlerde görev yapmış bunca insan şimdi köşe yastığımı olmalı?
Neden böyle bir şey layık gördünüz kendinize ?
Birçok sivil toplum kuruluşları var. Boş zaman kaybedilmesi yerine biraz destek olunamaz mı? Fikirler öneriler sunulabilir. Çorbaya biraz da bizim katkımız olur. Hem kendimizi işe yaramayan atıl insan duygusundan kurtarır; hem de küçük dokunuşlarla büyük birçok amaca destek olunmuş olur. Birilerine derman olur. Aynı zamanda da kendi duygusal şifalanmamızı sağlamış oluruz. İnsan faydalı olduğu sürece fayda görür. Elimizi uzattığımız kadar da bize el uzanır. Doğanın kanunu budur.
Yılların emeği, tecrübesi neden katkı sağlamasın? Birliğimiz dirliğimiz değil midir? Ne zaman egosal davranışlarınızdan çıkıp toplum refahı için katkı sağlayacağız? Bu hepimizin görevi değil mi?
Bu topraklarımız kanla yıkanmış, çoluk çocuk, genç, yaşlı, kadınlarımız, erkeklerimiz canla başla savaşmış. Hiç kolay olmamış. Çok emek verilmiş. Çok çile çekilmiş.
Şöyle bir düşünelim; hepimiz emekliyiz, hepimiz kadınız, hepimiz erkeğiz, hepimiz genciz… Peki onlar vakti zamanında, kadın/erkek/ genç değiller miydi? Onların hiç psikolojileri bozuk olmadı mı? Hep mutlu, hep bahtiyar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında mıydı?
Hiç mi öfkelenmediler mi? Hiç mi sıkılmadılar?
Hangi yerde tatil yapalım diye düşünme olanakları oldu mu sizce?
Strese mi girdiler?
Stres nedir biliyorlar mıydı acaba?
Ne yapıyoruz biz Allah aşkına bu insanlar insan değil miydi? Bu insanların hiç duygusu yok muydu? Varsa yoksa bizim alınganlıklarımız, varsa yoksa bizim kaprislerimiz…
Şöyle baştan aşağı silkelenmemiz temizlenmemiz, kendinizi kendimize getirmemiz gerekir. Bu topraklar, bu vatan, bu bayrak bizim. Göz yumduğumuz, görmezden geldiklerimiz ne varsa, bunlar için yarın kapımız çalınmayacak. Diyelim ki kapımızı çaldılar, o zaman tokmakla hem kapıya hem de kafamıza vuracaklar. Daha ne vakit kendimizi buraya getireceğiz.
Gençlerimiz, pırıl pırıl gençlerimiz gelecekten bir şey bekleyemiyor. Bunun sorumlusu sizce gençler mi? Pardon da biz ne analık babalık yaptık ki ? Nasıl berbat durumdayız farkında mıyız? üç kuruş para verip baktığımızı zannettiğimiz evladınız ellerimizden kayarken… Ancak konuşarak, söylenerek çözüm bulacağınıza zannediyorsunuz. Sürekli eleştirdiğimiz evlatlarımıza söylenirken, sizde sütten çıkmış ak kaşık mıydınız? Yapmayın! eğri oturup doğru konuşalım. Farkında olarak yavrularımızın, canlarımızın duruşundan, bakışından ruh halini hissedebiliyor musunuz? Yoksa gerek mi duymuyorsunuz? Biliyoruz ki anne baba rol modeldir. Karşısında sigara içip, ’evladım sakın içme’’ nasıl dersin. Ergen gibi sürekli hasbelkader öğrendiğin telefonda sörf yaparken hiç mi yorulmadın? Hiç mi etrafındakilerle iletişim kurmak istemedin? Nasıl şeysin? Anne baba olmak demek doğurduğun çocuğunu sürekli eleştirmek midir? Midesini susturunca, bedenini örtünce bitiyor mu? Bu kadar mı ? Evet belli ki bu kadar.
Her şey ortada, insan olarak kavram değişmiş, algı değişmiş, yalnızca bir madde. PARA bir nesne… Para tapınağımız; ama elinde olanda, olmayan da yatıp kalkıp ‘’para’’ dan başka bir şey çıkmıyor ağzından.
Yanlış anlaşılmasın tabi ki hayatımız idame ettirmek için para olmasa onlardan ama her yere koymak biraz sakıncalı.
Parayla sevgi satın alan görmedim.
Parayla itibar satın alan da görmedim.
İnsanlığımızın temelinde sevgi ve itibar… olmazsa olmazlardan değil mi? öyleyse bir daha düşünsek nasıl olur?
Görselimizi donatmaya çalışırken içimizi boş bırakıyorsak yok olmaya mahkumuz. Aklımız, beynimiz, ruhumuz donatılır ise ebediyete kadar katkı oluruz.
Gençlerimize rehber olmayı başaramaz iken, onların başarısızlıklarını sorgulamak biraz acizlik değil mi? Hasar verdiğin çocuğun sağlam olmasını nasıl beklersin? Ebeveyn sorunlu ise nasıl sağlıklı çocuk olmasını beklersin? Önce kendimize bakmamız gerekmez mi?
Çok geç kalmadan kendimize bir ışık tutalım.
‘’Ben’’ düzelirsem her şey düzelir.
‘’Ben’’ seversem herkes sever.
O zaman bunu bilir onu söylerim. İnsan önce kendini bilecek.
Aydınlığın kadar aydınlatırsın.
Haydi durma ışığını yak seninle birlikte tüm ışıklar yansın.
Çok geç olmadan gözümüzdeki sis perdelerinden kurtulalım.
Bu çocuklar bizim
Bu vatan bizim
Bu toprak bizim
Bize bizden başka kimse kucak açmaz
Bize bizden başka kimse elini uzatmaz
Bu eller bizim
Dirliğimiz için, birliğimiz olmalı
Unutmayın
Sevgiyle kalın sevgili okuyucularım.
14.Temmuz.2024 22:42, I Güncelleme:14 Temmuz 2024 22:47
HERŞEY ZITTIYLA VARDIR,
Merhabalar can okurlarım,
Sizlere hayatımızdaki zıtlıklardan bahsedeceğim. Neden diye yargılamadan önce, bir de şöyle bakalım ne dersiniz?
Karanlık aydınlıkla, iyilik kötülükle, güzel çirkinle karşılık buluyorsa, hayat düalitedir, yani hayat dengedir. Her şeyin bir zıttı vardır. Her davranışın da bir karşıtı vardır ve gelip yerine oturur. Hiçbir şey kendi kendine olmaz.
Bir şeylerin kıymetini hep yitirdiğimiz de anlıyoruz. Öncelikle yok sayıp görmezden geliyoruz. Kaybedeceğimizi bile bile hoyratça kullanıyoruz hem kendimizi, hem de karşımızdakileri.
Kırdığımız incittiğimiz hiçbir şey umurumuzda değil. İlkel duygularla yaklaşıyoruz her şeye düşünmeden, sentezlemeden ani davranıyoruz. ‘’Yaptım oldu’’ ya peki bunun geri dönüşü ne olacak?
Hiç düşündün mü?
Öyle ise şöyle bir bakalım; neyimiz fazla, neyimiz eksik. Nerede bir aşırılık söz konusu ki, dengelenmek için karşıtı çıktı.
Doğada her şey denge içerisindedir, dengedir. Evren oluşumundan itibaren ahenkle çalışır. Alemlerin rabbi nakşetmiştir. Tüm canlılar yerini almıştır. Herkes görevi bilir. O nedenle uçan kelebeğin etkisi bile göz ardı edilmemelidir.
Herkes görevini yapar bu alemde. Ormanların kralı aslan da yerdeki örümcek de dağdaki tavşan da tarladaki fare de… kimse ben görevimi yapmam demez. Kimse kimsenin yerine göz dikmez. Karıncanın, aslan olmak gibi bir niyeti yok; aslanın da karınca olması.
Hepsi biliyor hem görevini hem de haddini. Kimse kimsenin kuyusunu kazmıyor. Kimse kimsenin çöplüğüne girmiyor; ‘’uçmayı bilmiyorum ama ben de kartal gibi göklerde uçarım’’ demiyor. Kartal’da ‘’yerde gezerim’’ demiyor; göklerdeki asaletine devam ediyor. Aldığı görevi yerine getiriyor bozmuyor ahengi.
Biz de doğanın bir parçasıyız. Her ne kadar gelişmiş olsak da gelişmişliğimizin gerekliliğini yerinde kullanmıyoruz.
Gözümüz görmüyor yaptıklarımızı; ama gösteriyor doğa yaptıklarımızı…
Dere üstüne yaptığın evini sana geri veriyor; ‘’ev üstüne ev olmaz’’ diye.
Toprak, yaktığın/kestiğin ağaçları için toprağında sana tutunmana yardımcı olmuyor; atıyor seni üzerinden.
Acıtarak söktüğün kökleri için, köklendirmiyor seni de.
Acıttığın kadar acıtıyor/ acındırıyor seni. Farkına varman için, kendine gelmen için, görmen için olan biteni, sokuyor gözüne.
Ne geliyorsa başına düşünmen için, neyi eksik yaptın ki fazlası karşında.
Neyi fazla yaptın ki eksildi. Neyi kapattıysan her şeyi sımsıkı, sayende açığını gösteriyor sana.
Reva gördüysen hak edilmeyen hakkı, sana da reva görürler hak ettiğin haksızlığı.
Kul ile evrenin sahibinin, hukukuna karışırsan sana da hukuk tanımayan çıkartıyor karşına.
Boşuna değildir yapılan her şeyin bir nedeni var.
Gözün gönlün, görürse kulağın doğru işitirse, vicdanın sızlamaz, huzur duyarsın o zaman.
Doğa ile bir bütün olduğunu kabul edip, yapılması gerekenleri hayatına katarsan;
Hayatta suyun akarak yön bulduğu gibi, senin yön bulup, yol almana katkı sağlar.
Yeter ki gönül yol olmak istesin.
Yol olmak isteyen gönül, yolunda yol yürür.
Yolunuz da yolculuğuz da sevgiyle ol’sun
Anlam bulsun,
Amaç ol’sun
Umut ol’sun
Doğa gibi
Aksın hayata
CAN BULSUN HAYATLAR
Sevgiyle kalın…
Selma ERDEL
26.Mayıs.2024 15:20, I Güncelleme:26 Mayıs 2024 15:20
Hayat öyle bir senaryo ki,
Nerede nasıl, ne ile karşılaşacağız
Roller oynandıkça ortaya çıkıyor.
Kimin ne görevi var bilinmez.
Sanırım önemli olan kendi görevimiz,
Yürüdüğümüz yollar bazen taşlar,
Bazen de inişlerle-yokuşlarla doludur.
Sensin, hayata karşı nasıl durman gerektiğini bilecek,
İsyan edersin ‘’niye’’ diye…
Kah sevinirsin gözlerinin etrafında ışık saçar
Kah üzülürsün etrafın zindan olur.
Bilemezsin ne ile karşılaşırsın.
Ama bilmelisin, sen kim olduğunu
Bazen çok büyütürsün ya gözünde, erişemeyeceğini zannedersin
Yok dersin ben bu büyük yerlere çıkmam çok zor,
Bazen kendini çok yüksekte hissedersin, dağları yaratmışçasına
Rehavete kapılırsın.
İnmeyeceğini zannedersin
‘’Ben dağları yarattım ne işim var alçak yerlerde’’ dersin ama
Hayat sana, hep istediklerinle değil hak ettiğin/ettiklerindir senin olan
Sen istesen de mevki makamı
Belki yerin orası değildir
Hak ettiğin senin bildiğin yer değildir.
Makamında, mevkinde durduğun/durabildiğin yerdir.
Aslen istediğin yer senin bulunman gereken yer değildir.
Sen dağlarda mesken tutmuşsundur belki ama
Dağlar senin için mesken olmak istemeyebilir
Seni makam mevki değil, seni yürek taşır.
Olsa bile mevkin makamın, sen ancak kendini kandırırsın asıl olan gönüldedir
Gönlünün oturduğu yer son mevkidir.
Seni yüreğin nereye oturtursa, nereye uygun görürse,
Nerede insan olmuş, nerede kendin olmuşsan makamında mevkinde oradadır.
Orada oturmayı bilen, orada barınmayı bilen hak etmiştir.
Zaten makamı da mevkiyi de… bu dünya evinde…
SELMA ERDEL
29.Mart.2024 23:14, I Güncelleme:29 Mart 2024 23:14
Merhabalar sevgili okuyucularım,
Aslında hayatımız bir Matematik öyle değil mi zor olsa da…
Yaşaması da zor, anlatması da zor hakikaten…
Nereden başlamalı bilemiyorum ama bir şeyler yapmalıyız. Öncelikle kendimizden başlayalım olur mu?
Çoğumuz ‘’bu toplum şöyle bu toplum böyle’’ söyler dururuz eyvallah…
Peki mikroda problem var makroda yok mu?
Bu durumda küçükten başlamak gerekmez mi?
Ben kendimi toparlamadan yenilemeden, nasıl büyük toplulukları kitleleri, yenilensin diye çabalarım. İşin matematiği bile yanlış.
Bizler matematiği öğrenmek için, önce küçük işlemleri olayı kavramak, küçük rakamlarla yapmadık mı?
Peki burada anlaştık. Hayat bir matematik değil mi? Hem de her noktasında matematik. Şu sevmediğimiz, sevdirmedikleri matematik. Hep “aman zor bu, şunu yapamıyorum” dediğimiz matematik. Gördük mü nasıl karşımıza çıktı?
“Ben buradayım” ve “hep varım” dedi. Sanki bana bir şeyler söylüyor.
Hesaplamadan kaçtın, anlamak için çabalamadın ama “ben sana anlatmak için hep hayatımdayım”.
“Hesabını bilmedin ama, ben bilesin diye sana hesaplar çıkarıyorum” gör artık diyor.
Sahiden kaçtığımız ne varsa, bizi buluyor farkında mıyız? Boş ver diye bucak bucak kaçtığımız bir olay eninde sonunda burnumuzun dibinde bitmiyor mu Allah aşkına? Bir düşün! Belki sesli olarak dillendirmediğin birçok şey, eğer yüreğimizde taşırsak, düşündüğümüzde… Yaşıyorsak, önümüze çıkmıyor mu ayağımıza takılmıyor mu?
Ben bu tür durumlarla karşılaşıyorum diyebilirim. Güya sesli telafuz etmediğim ama içimde beslediğim, düşündüğüm şeyler var. Hayat bize güzel güzel sopasını gösteriyor. Seni sevmediği için, sana karşı olduğu için değil, seni geliştirmek için okumalarını doğru yapmak için matematiği iyi yapman için.
Bir bakalım; sürekli eleştirenleri, sürekli konuşanları…
Kendi konuşmalarımızdan etrafımızı duyamıyoruz. Kendi eleştirilerimizden doğruyu göremiyoruz. Kendimizin oto kontrolünü yapmalıyız artık; anlayıp dinlemeliyiz. Bu dinleme “ah buralarım ağrıyor vah şuralara bir şey oldu” gibi değil tabi ki. “Ne, neden oldu, iyi mi oldu, bana ne anlatıyor’’ şeklinde olmalıdır. Evet öyle sürekli konuşmayı bırakalım.
Önce dinleyelim ki, güzel söylenenleri anlayalım. Hep konuşursak kendi bildiklerimizin üzerine bir şey katmayız. Sığ yüzeylerde artık ve kaba düşüncelerle, duygularla karşılaşmak durumunda kalırız.
Gelişimimizin temelinde daha çok dinlemek ve daha az konuşmak vardır. Başka bilgilere yer açmak için, gerektiği durumlarda konuşmalıyız. Sürekli konuşursak, kendimizi duyamayız, kendimizi anlayamayız, gözlemleyemeyiz de…
Hayatımız hep başkalarını eleştirmekle geçiyor. Gündemimiz “başkaları ne yemiş, ne içmiş” ne olmuş peki? ben hayatın neresindeyim?
Gelin kendimizi bir yere koyalım. Hayat bizi bizden etmeden, önümüzdeki çıkanları okuyalım. “Bana ne anlatıyor” diye… Bölelim, çıkması gerekiyorsa teşekkür edip çıkaralım. Hayatımıza katılacak varsa; toplayalım ama lütfen hesabımızı iyi yapalım. Dinleyelim kendimizi, olanı biteni anlayalım. Hemen patlamayalım, alevlenmeyelim. Patlayarak çıkan sesten kulaklarımız sağır olup, duymamız gerekeni duyamayabiliriz. Duymadıklarınız da sizin güncellenmenizin gecikmesine neden olur. Kendimizi illa ki güncelleyim. Şimdi size doğru gelen iki gün sonra yanlış gelebilir. Teknik değişebilir. Eski doğrularımızla şimdi sağlama yapmaya kalkışırsak çıkmaza gireriz. Gelişmemiz için düşünmek adına, kendimizi zamana senkronize etmeliyiz.
Aksi takdirde hiç etrafımı duymayan panik ataklı, sinirli, duygu durum bozuklukları olan birçok kişiler ortaya çıkar. Konuşulan her şeye muhalefet olmak marifet zannediliyor; ama asıl mesele ‘’kendimizi adam yerine koymamak, kendimizi sevmemek kıymet vermemek’’…
Çok konuşup matematiksel hesabını yapamayanlar, atlayanlar sıkı durun!
Sizlere hayatta çok uzun sorular gelebilir. Es geçtiğiniz hesaplarınıza bakın.
Kızgınlığınız sizin kayıplarınıza sebep olabilir.
Küçük hesaplar yapıp küçük istasyonlarda durmalarınız; büyük olaylara zemin hazırlayabilir
Küçük hesapları görmezseniz, başınıza büyük çoraplar örülebilir.
Hem başkalarının çorapları hem de başkalarının ayak kokuları… durum sizi sizden edebilir, sizi yerinizden yurdunuzdan edebilir.
Aman aman hesabınızı iyi yapın.
Hayatımız matematik unutmayalım…
Sevgide kalın.
Selma ERDEL
7.Şubat.2024 11:04, I Güncelleme:7 Şubat 2024 11:04
Büyük acımızın anısına yazdığım bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Sayılarımla..
YA KENDİN OL, YA KENDİN ÖL
Merhabalar sevgili okuyucularım,
Benci davranıp açtığımız yaralarla, hasarlarla toplum olarak nasıl durum içerisinde olduğumuzu gördük, yaşadık ölmeden öldük, hatta öldük.
Kararlarımızın ya da kararsızlıklarımızın cezalarını misli misli çekiyoruz.
Toplum bunu öğrenmek için, o kadar çok o kadar çok kalabalık oldu ki; gecenin sessizliğinde, soğuğunda, ayazında ölüm için uyudu.
Uyanması gerektiğini bildi, kalkmak istedi, kalkamadı.
Taşlar yağdı üstüne,
Üşüdü, ıslandı, konuşmak istedi dondu.
Konuşamadı
Bağırdı çağırdı, ama bilemedi
Geç kaldığını
Sesini duyuramadı.
Duyması gerekenler yoktu etrafında
Hep konuşanlar, konuşmakla meşguldüler.
Onlarda uyutuyordu
Hem kendilerini, hem bizi
Ninni söylüyorlardı sanki
Bu nasıl bir ninniydi; çok derin uykudaydık,
Uyandık
Ninni devam ederken yine uyandırıldık
Bu nasıl uyku,
Ninni çok derin ve ağırdı
***
Uyanmak istesek de uyanamıyorduk.
Kalkmak istesek de kalkamıyorduk.
Ölmeden öldük.
Bağırdık öldük
Kalkmak istedik, öldük
Artık ölmüştük
Toz olmuştuk
Demir olmuştuk
Kum olmuştuk
Toprak olmayı beklerken…
***
Çok çok acı yaşananlar ama gerçeklerden kendimizi uzağa koymak gibi bir lüksümüz yok artık. Çok derin yaralandık. Anlatılır gibi değil…
Acılarımızın yaralarımızın sarılması çok zor imkansız bence.
Hayat devam ettiği sürece biz de yapılması gereken ne varsa oldurmaya çalışıyoruz.
Diktiğimiz ağaçların meyvelerini yiyoruz. Seçtiğimiz seçimlerimiz yollarımız bizi yürütüyor. Bazen ‘’aman kısa olsun’’ diye patika yoldan gidiyoruz. Karşımıza nelerin çıkacağını, nelerle karşılaşacağımızı düşünmeden. Hem kazançlı hem kolay, yorulmadan, düşünmeden, başkalarının hakkı olabileceğini sorgulamadan… Kısacık ve kolayım benim çıkmazım olabiliyor.
***
Ben seçtim ama ben sorgulamadım.
Ben kolay istedim.
Ben yorulmak istemedim.
Sonu hüsranla da olsa uyanmadım.
Ben artık düşünüp “ben” olmalıyım
Kendim olmalıyım.
Başkalarının kararları ve hükümleriyle kendimi kaybettiğimi bilmedim.
Artık ben kendime geleyim.
“Başkaları yapıyor ben de yapıyorum’ diyerek olana bitene göz yummak çıkmazlarda olmak yeterince zarar verdi.
Artık yeter uyanmamız gerekecek.
Şimdiye kadar uyuduklarımız yeter.
Senin, benim yaptıklarımızdan hepimiz zarar gördük.
Tek başımıza biz bir hiçiz.
Birlik duygusuyla, birliktelik duygusuyla oluşturduğumuz BÜTÜNLÜK içerisinde hayat vardır.
Yaşadıklarımızdan hepimiz sorumluyuz.
Göz yumduklarımız, görmezden geldiklerimiz,
Boş vermelerimiz, bir şey olmazlarımız,
Bu kadar ciddiye almadık.
Bu kadar ciddi olduğunu bilmiyorduk;
Ya da biliyorduk işimize gelmiyordu.
Ertelediklerimiz, ötelediklerimiz,
Bu kadar canımızı acıtacağını bilmiyorduk.
Daha hassas davranıp birlik bilinci içerisinde olmalıyız. Artık dönüşü olmayan bir yoldayız başka bir yolumuz yok. Toplum olarak artık yataydan dikeye, aktifliğe geçmeliyiz. Bildiklerimiz başkalarına da katkı sağlaması amaçlı, paylaşmalıyız.
***
Okumalıyız, öncelikle kendimizi,
Okumalıyız olan biteni çevremizi,
Okumalıyız hayatı
Çalışmalıyız, patika yollara sapmadan
İnanmalıyız, önce kendimize, ışığımıza
Kendimizi aydınlatıp, başkalarının aydınlanmasına da yardımcı olmalıyız
Sevmeliyiz, öncelikle kendimizi
Sevgiyle işlemeliyiz, hayatın nakışını,
Cehaletin oluşturduğu ezici karanlıkları,
Sevgimizle, ışığımızla birlik ve beraberliğimizle
Söndüreceğiz/ söndürmeliyiz
Birlikte sileceğiz karanlıkları
Yerine aydınlığımızı koyacağız.
Sızlanmayı bırakacağız
***
Ölü toprağımıza atıp uykudan kalktık.
Silkelendik.
Dur diyoruz.
Dur artık, ben varım.
Dur artık, biz varız
Artık, bizim ışığımız var.
Artık, bizim insanlığımız var.
Karanlıkların zindan odaları artık kapandı.
Ben ve benim gibiler çoktan uyandı.
Biz artık koca yürek olduk.
***
Ben artık tercihlerimin, bana ayna tuttuğunu biliyorum.
Ben seçimlerimden kazanç sağlayacağını düşünürken, hata yaptığımı ölünce anladım.
Şimdi benim seçimlerimin, herkesin patika yolu olduğunu biliyorum.
Şimdi artık öldüm; tekrar ölmemek, öldürmemek için uyandım.
Ben/biz olduğumuzu anladım.
Biliyorum ki artık uyumalıyım.
Hep uyanık olmalı, uyandırmalıyım
Işık olmalıyım.
Karanlıklar yok olsun
ÖLDÜM ama YOLUM IŞIKLA DOLSUN
Artık çabalama zamanı
DOĞRULUK ZAMANI
İNSANLIK ZAMANI
SEVGİ VE BİRLİK ZAMANI
Ya seçimlerimizle bir ışık yakarız
Ya da seçimlerimizle ölürüz
RUHLARI ŞAD OLSUN. IŞIKLARDA UYUSUNLAR
Selma ERDEL