09 Şubat 2024 Cuma
Müşterileri Kapıda Karşılıyor
Erdoğan’dan asgari ücret, memur ve emekli maaşı açıklaması
Silivri Adliyesi'ni alarma geçiren silahlı şüpheli gözaltına alındı
MESAM’dan Sanat ve Sanatçıların Geleceği Üzerine Toplantı
FBI Hamas’ı fırsat bildi
9.Şubat.2024 22:16, I Güncelleme:9 Şubat 2024 22:16
Sevgili Canlarım merhabalar; İzin verirseniz bundan sonra sizlere bu şekilde hitap etmek istiyorum. Kabul eder misiniz? Sebebini de izah edeyim. Efendim Türkiye de özel radyolar kurulduğunda bu çok sesliliğe öncülük eden ve ilk özel Radyo spikeri ve program yapımcısı olarak mikrofonlardan “Günaydın Canlarım” diye anonsa başlamıştım. İlk radyomda Can radyoydu..Neyse , Ah o günler deyip bugünkü konumuza başlayalım dilerseniz.
Bu hafta sizlerle yine modadan bahsedeceğim. Sevgili canlar son zamanların özellikle “ Z “ kuşağı dediğimiz genç arkadaşlarımızın tercih ettiği bir giyim tarzı hatta akımı var. OVERSİZE, geniş kalıba sahip giysiler. Bedenler S, M , L, XL, XXL şeklinde ifade edileceği gibi 32, 34, 36, 38, 40, 42, 44 olarak ta ifade edilebilmektedir. Bu arada (S) beden bayanlarda 26-36 beden aralığında yer almakta.
Günümüzde Oversize modasının hızla yükselişe geçmesiyle birlikte bu parçaları bulmak oldukça kolaydır. Oversize, özellikle üst giyimde çokça tercih edilen bir kalıptır.
Bir zamanlar, giysilerin sadece vücudu örtme işlevi vardı. Ancak günümüzde moda, bireysel ifadenin ve kişiliğin bir yansımasıdır. İnsanların giyim tarzları, kim olduklarını, neyi sevdiklerini ve dünyaya bakış açılarını yansıtır. Bu bağlamda, bol giyim tarzı da kendine özgü bir anlam taşır.
Bol giyim tarzı, genellikle rahatlık ve özgürlük arayışının bir yansıması olarak görülür. Bu tarz, dar ve sıkı kıyafetlerin aksine, bedenin doğal hatlarına uyum sağlar ve hareket özgürlüğü sunar. Ayrıca, bu giyim tarzı, modanın sürekli değişen trendlerinden bağımsız bir duruş sergileyerek, bireyselliği ve özgünlüğü ön plana çıkarır.
Bol giyim tarzının adı nedir? Bu sorunun yanıtını bulmak için, farklı kültürlerin ve dönemlerin giyim tarzlarına bir göz atmak gerekir. Çünkü her giyim tarzı, belirli bir kültürün veya dönemin sosyal, politik ve ekonomik koşullarının bir ürünüdür. Bu nedenle, bol giyim tarzının adını bulmak, aynı zamanda bu tarzın kökenini ve anlamını da anlamak demektir.
Bol giyim tarzının kökenleri, insanlık tarihinin en eski dönemlerine dayanır. İnsanlar, rahat hareket etmeyi sağlayan ve beden hatlarını örtmeyi amaçlayan bol kıyafetler giymişlerdir. Bu tarz, genellikle sıcak iklim bölgelerinde yaşayan topluluklarda daha yaygındı. Çünkü bol giysiler, hava akışını sağlayarak vücut ısısını düzenlemekte yardımcı olur. Antik Mısır’dan Orta Doğu’ya, Asya’nın çeşitli yerlerinden Afrika’ya kadar birçok kültürde bol giysilerin izlerine rastlamak mümkün.
Yüzyılın başlarına gelindiğinde ise, bol giyim tarzı batı modasının ana akımına dahil oldu. Özellikle 1920’ler ve 1930’lar, bol giysilerin popüler olduğu bir dönemdi. Bu dönemde kadınlar, daha önce görülmemiş bir özgürlük ve eşitlik arayışı içerisindeydi.
Bol pantolonlar,etekler ve elbiseler bu özgürlük arayışının bir simgesi haline geldi. Ayrıca bu dönemde dans ve spor faaliyetlerinin popülerleşmesi de bol giysilerin yaygınlaşmasında önemli bir rol oynadı.
BOL GİYİM TARZININ ANLAMI VE ÖNEMİ :
Bol giyim tarzının, üzerine düşünüldüğünde fazlasıyla derin bir anlamı ve önemi bulunmaktadır. Kıyafetler, sadece fiziksel bir koruma sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bireylerin kendilerini ifade etme biçimleridir. Bu nedenle, bol giyim tarzını tercih eden bir kişi, genellikle rahatlık ve özgürlüğü vurgulama eğilimindedir. Bol kıyafetler, hareket özgürlüğü sağlar ve bu da genellikle bir rahatlama hissi yaratır. Ayrıca, bol giysiler genellikle daha az vücut çizgisini gösterir, bu da bazı insanların kendilerini daha rahat hissetmelerini sağlar.
Ancak bol giyim tarzının önemi, sadece kişisel tercihlerle sınırlı değildir. Toplumsal ve kültürel bir perspektiften bakıldığında, bol giyim tarzı belirli bir topluluğun veya kültürün değerlerini ve inançlarını yansıtabilir. Örneğin, bazı topluluklarda bol giyim tarzı, alçakgönüllülük, saygı veya dini inançların bir ifadesi olabilir. Diğer yandan, modern moda dünyasında, bol giyim tarzı genellikle rahatlık, özgürlük ve bireysellik değerlerini temsil eder. Bu nedenle, bol giyim tarzının anlamı ve önemi, hem kişisel hem de toplumsal düzeyde oldukça derindir.
KÜLTÜREL PERSPEKTİFTEN BOL GİYİM TARZI :
Bol giyim tarzı, kültürler arası bir fenomen olup, dünyanın birçok farklı yerinde ve çeşitli topluluklarda görülebilir. Bu tarz, genellikle rahatlık, özgürlük ve bireysellik değerlerini temsil eder. Ancak, bol giysilerin sembolik anlamı, farklı kültürlerde değişkenlik gösterebilir. Örneğin, bazı Doğu toplumlarında, bol giysiler alçakgönüllülük ve saygının bir ifadesi olarak kabul edilirken, Batı’da bol giyim tarzı genellikle rahatlık ve özgürlüğün simgesidir.
Bu çeşitlilik, moda ve kıyafetlerin sadece kişisel ifade biçimleri olmadığını, aynı zamanda sosyal ve kültürel normları, değerleri ve inançları yansıttığını göstermektedir. Bol giyim tarzı, belirli bir topluluğun veya kültürün değerlerini ve inançlarını yansıtabilir. Ayrıca, bu tarzın popülerlik kazanması, toplumların zaman içinde değişen değerlerinin ve normlarının bir yansıması olabilir. Sonuç olarak, bol giyim tarzı, hem bireysel ifadenin bir aracı olmasının yanı sıra, toplumsal ve kültürel bir fenomendir.
BOL GİYİM TARZI İLE KENDİNİ İFADE ETME :
Bol giyim tarzı, kişinin kendi benliğini ve özgünlüğünü ifade etmesine olanak sağlar. Moda, kişisel bir ifade biçimi olarak kabul edilir ve bol giyim tarzı, bu ifadenin en belirgin örneklerinden biridir. Bu stil, rahatlığı ve özgür hareket etme yeteneğini ön plana çıkarırken, aynı zamanda kişinin kendine özgü estetik anlayışını ve moda tercihlerini de yansıtır. Kişiye kendini daha özgür ve rahat hissettiren bir tarz olduğu için, bol giyim tarzı genellikle kişinin kendini ifade etme biçimine dönüşür.
Bol giysiler, farklı renkler, desenler ve dokularla birlikte kullanıldığında, kişinin karakterini ve kişiliğini ortaya çıkarabilir. Her bir parça, kişinin kim olduğunu ve neyi temsil ettiğini anlatan bir hikaye olabilir. Bu nedenle, bol giyim tarzı, kişinin kendini ifade etme ve kendine özgü bir imaj oluşturma aracı olarak kullanılabilir. Sonuç olarak, bol giyim tarzı, sadece bir moda trendi olmanın ötesinde, kişinin kendini ifade etme ve kişisel tarzını yaratma yoludur. Sonuç olarak, bol giyim tarzı, rahatlık ve özgürlük arayışının bir yansımasıdır.
Bu tarz, bedenin doğal hatlarına uyum sağlar, hareket özgürlüğü sunar ve bireyselliği ön plana çıkarır. Farklı kültürler ve dönemler boyunca şekillenen bu tarz, modanın sürekli değişen trendlerinden bağımsız bir duruş sergiler. Kendi tarzınızı bulmak ve ifade etmek için bol giyim tarzını deneyimlemekten çekinmeyin. Unutmayın, moda sadece görünüm değil, aynı zamanda kim olduğunuzu ve dünyaya bakış açınızı yansıtan bir ifade biçimidir.
BOL GİYİM TARZININ MODA DÜNYASINDAKİ YERİ :
Moda dünyası, sürekli değişen trendler ve yeniliklere açık bir alan olmasına rağmen, bazı stiller zamanın testine dayanmayı başarır ve kalıcı bir etki yaratır. Bol giyim tarzı, bu türden bir stil olup, moda dünyasında kendine özgü ve belirgin bir yer edinmiştir. Bu tarz, rahatlık ve özgürlük hissi vermesi nedeniyle, hem günlük yaşamda hem de yüksek moda sahnelerinde popülerdir.
Bol giysilerin moda dünyasındaki yaygınlığı, tasarımcıların ve markaların bu tarza yönelik talebi karşılamak için çeşitli bol kıyafet seçenekleri sunmalarını sağlamıştır. Koleksiyonlarında bol kesimli elbiseler, pantolonlar, ceketler ve diğer giysiler sunan birçok ünlü moda evi bulunmaktadır. Bu tarz, sadece rahatlıkla ilişkilendirilmemekte, aynı zamanda şıklık ve sofistike bir görünüm ile de bağdaştırılmaktadır. Sonuç olarak, bol giyim tarzı, moda dünyasında önemli bir yere sahip olmuş ve her sezon farklı şekillerde yeniden yorumlanmaya devam etmektedir.
Bu haftalık benden bu kadar. Mutlu huzurlu bir hafta sonu diliyorum. Haftaya görüşmek üzere.. Oktay KALAYCI
3.Şubat.2024 09:44, I Güncelleme:3 Şubat 2024 09:44
Değerli okuyucularım Merhaba ;
Bu haftaki başlığımız “ BİZE NELER OLUYOR”
Güzel bir hafta sonu diliyorum. En büyük duam sizlere, Allah hepimizi iyi insanlarla karşılaştırsın. Hepimiz bu iyi dileklerde bulunuruz değil mi ?
Bu hafta Modadan bahsetmeyeceğim sizlere . Dün akşam bir haber izledim, adeta kanım dondu. Haber bültenlerinde, gazetelerde, sosyal mecralarda her gün şiddet ve vahşet haberlerini zaten görüyoruz ,izliyoruz ,duyuyoruz. Ama dün akşam izlediğim ve sabah haberlerinde de takip ettiğim bir taksicinin hava soğuk olduğu için ‘ki’ mesaisi dolmasına rağmen, artık evine dönmek üzereyken kaldırımda bekleyen bir şahsı üşümesin ısınsın diye arabaya aldığı şahıs bir süre dolaştıktan sonra cebinden çıkardığı silahla üç el ateş ederek,ona iyilik yapan taksiciyi maalesef öldürdü ve o cani ,ona insan diyemiyorum üstüne üstük birde o anda ağır yaralanan taksiciye “ Demek ki herkese güvenmeyeceksin iyilik yapmayacaksın “ deyip birde tokat atmış..
İşte bu haberden sonra “bize neler oluyor , toplum olarak nereye gidiyoruz, insan olarak nereye eviriliyoruz, vicdanlarımıza ne oldu ?” Soruları peş peşe aklımıza geliyor ve cevap arıyoruz. Artık birilerine iyilik yaparken kırk defa sorgulayacak mıyız ?
Bakın Hikmeti ehli zatlar buyuruyor ki : İyilik yapan, iyilik görür. Ancak kötü kimseye iyilik eden kötülük görür. Diyorlar. Peki ilk defa iyilik yapacağınız insanın kötü olup olmadığını ona iyilik ettikten sonra kötülük göreceğinizi nasıl taassup edebiliriz yani tahmin edebiliriz.
Şimdi ben artık şu söze inanmaya başladım “İyilikten maraz doğar” Bu güne kadar bende Allah rızası için gücüm nispetinde maddi, manevi çook iyilikler yaptım. İyi niyetlerim hep suiistimal edildi. Tabi her yaptığımız iyilik kötülüğe dönmedi mutlaka kalbimizi iyi niyetimizi bilenler birkaç arkadaşım hala hatır gönül sayar ve birlikteyizdir. Ama çoğu kötülükle sonlanınca bundan bahsetmek hasıl oldu.
Size bir sorum olacak: “İYİLİK KARŞILIĞINDA KÖTÜLÜK GÖRDÜĞÜMÜZDE NE DÜŞÜNMELİYİİZ ?” Lütfen sizlerden ricam yorumlarınıza bu konu hakkında fikirlerinizi yazar mısınız? Benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum.
Peki dinen bu işe baktığımızda nasıl hareket etmeliyiz? Az evvel yukarına bir hadisten bahsetmiştim “iyilik yapan iyilik görür. Ancak kötü kimseye iyilik eden kötülük bulur.” Peygamber efendimiz (İYİLİK YAPTIĞINIZ KİŞİNİN ŞERRİNDEN SAKININIZ) buyuruyor. Bu ne anlama geliyor? Buradan şunu anlayabiliyoruz. Herkese değil kötü insanlara yapılan iyilikten sakınacağız, peki bunu nasıl ayırt edeceğiz. Şöyle! Cibilliyeti, karakteri bozuksa, dünya sevgisi, para düşkünlüğü varsa ona yaptığımız her iyiliğin sonunda, gelecek olan sıkıntıya hazır olmamız lazım. Yani araştırmadan, analiz etmeden, güvenmeden iyilik mekanizmasını çalıştırmayacağız. Ama tek sıkıntımız şu yani şahsi olarak kendi adıma söyleyeyim herkesi kendim gibi biliyorum veya biliyoruz,biliyorsunuz, bunun içinde sonumuz hep hüsran oluyor. Bunun üzerine günlerce tartışabiliriz aslında, daha birçok soru var aklımızda. Ama bugünlük bu kadar olsun. Efendim iyilikle kalın ,Allah iyi insanlarla karşılaştırsın, yaptığınız iyilikler yüce katta mükafatlansın inşallah. Haftaya görüşmek ümidi ile esen kalın..
Oktay KALAYCI
26.Ocak.2024 13:09, I Güncelleme:26 Ocak 2024 13:09
Nedir bu moda, nerden çıktı, eskiden moda mı vardı kardeşim? Diyen ve serzenişte bulunanlar mutlaka vardır aramızda. Bende zaman, zaman söylenmiyor değilim laf aramızda )) Ama be kardeşim ne yapalım belli bir çevre içerisindeyseniz, göz önündeyseniz, belirli platformlarda boy gösteriyorsanız, ufak tefek, ucundan kıyısından modaya ayak uydurmak zorunda kalıyorsunuz.
Neyse efendim gelelim bu haftaki konumuza “MODANIN TARİHSEL DÖNÜŞÜMÜ” dedik.
Günümüzde Moda dediğimiz Giysi, aksesuar vs.
“10 yıl sonra itici, 30 yıl sonra ilginç, 50 yıl sonra müthiş kabul ediliyor”. Ne kadar doğru değil mi ? Livier (İngiliz moda araştırmacısı) tespit etmiş bunu çokta doğru bir tespit geçmişten günümüze baktığımızda. Aslında moda dediğimiz unsur ömür olarak çok kısa, yani 3, 6 12 ayda aralığında sürekli evrimle gösteriyor. Bir çoğumuz gelecekteki moda trendini öğrenip kendimizi ona göre hazırlamak, ona göre gardırobumuzu imkanlar dahilinde yenilemek isteriz şüphesiz.
Peki bu moda denilen şey nereden çıkmış, neden kendimizi sürekli buna ayak uydurmak adapte etmek zorundayız neden sürekli adını gazete , dergi Tv vs iletişim araçlarında duyuyoruz?
Moda toplumun sosyal, politik ve kültürel yapısına yansıyan durumdur. Moda Fransız imparatoriçesi Eugenie’yi 1936 yılında Süveyş kanalının açılışına yanında 250 kıyafetle gitmesine neden olan şeydir. Moda XIX yüzyılda 27 Paris terzisini 100 metrelik kumaştan 11 gün balo kıyafeti dikmeye zorlayan şeydir. Tarih boyunca çeşitli halklar çeşitli giysiler, takılar, boyalar kullanarak farklı tarzlar yaratmışlardı. Bugün modanın ilk ortaya çıkışı uzmanların kafalarını kurcalamakla devam ediyor. Çoğunluğun görüşüne göre moda kökeni ilk insanın ortaya çıkışına dayanıyor. Moda insanlık tarihi boyunca toplumların ayrılmaz bir parçası oldu. Özellikle kadınlar daha güzel görünmek, farkla olabilmek için değişik giyim tarzları ve farklı aksesuarlar geliştirdiler. Bugün hepimizin geleneksel kıyafetler olarak adlandırdığımız giyim tarzları da aslında hepimizin içinde varolan o gizli moda kültürünün dışa yansımasıdır.
Moda kavramı ilk olarak 1900 lü yıllarda ortaya çıktı. 1900 yılında modern yüzyılın terzilerinden Charles Worth’un yanında çalışan Paul Poiret dört yıl sonra Paris’te kendi atölyesini açtı. Yarattığı elbiseler terzilik açısından yeni buluş olarak değerlendiriliyor. Doğu’dan esintilerini elbiselerine yansıtan Poiret, kemeri yukarı taşıyarak göğüslerin yumuşaklığını açığa vuruyor. Gece elbiseleri Poiret’nin özgür kadınını ortaya koyuyor. 1902 yılında Thomas Burbery ilk kez olarak markasını gabardin üzerine yazdırdı. 1905 de gazetelerde moda ekleri yayınlanmaya başladı.
1906 yılında Guccio Gucci aksesuar üzerine çalışan şirketini İtalya’nın Floransa kentinde kurdu. Gucci kalın kaban kumaşından ilk ünlü çantasını 1925’te yaptı. 1932’de de John Wayne’den saray soylularına herkesin ayağına birer mokasen loafer giydirdi. Hala kaliteli, lüks ve klasik sevenlerin çanta ve ayakkabıdaki ilk tercihi.
1913 yılında Gabriel Coco Chanel şapka dizayn etmeye başlamasıyla moda dünyasına girdi. Chanel 1914’te Arthur “Boy” Capel’in desteğiyle biri Paris diğeri Deauville’de olmak üzere iki butik açtı. 20’lerin başlarına doğru moda evi açarak işine devam etti. Erkek kıyafetlerinde kullanılan bir çok aksesuar ve modeli kadın kıyafetlerine uygulayarak, kravatlı, ekose ceketli, şapkalı özgür kadın imajını yarattı.
1915 yılında Jeanne Lanvin, çiçekli giysilerle büyük ün kazandı. 1916 da devam eden I. Dünya Savaşı’nın insanlar üzerindeki etkisi modaya da yansıdı ve modeller askeri tarza yakınlaşmaya başladı.
1919 Chanel, Paris Rue Cambon’da mağaza açtı. Ardından da 1921 yılında Chanel, ünlü parfümü No.5’i piyasaya çıkardı.
1927 Salvatore Ferragamo Amerika dönüşünde İtalya’da üretime başladı. Her zaman kusursuz ayakkabılar üretmeyi kendine ilke edindi. Üne ilk modern sandallar, patent hakkı 1936’da alınmış mantardan yapılmış sivri topuklar ve platform ayakkabıları ile kavuştu.
1929 Charleston akımı tüm dünyayı sardı. 1932 İtalyan Nina Ricci, Paris’te butik açtı. Ve kısa sürede ürettiği muhteşem kozmetikleriyle ün kazandı. 1933 Rene Lacoste, dünyaca meşhur timsahlı tişörtü yarattı. Doğum gününden bu yana Lacoste, spor ama fazla klasik modellerde ısrar etti. Orta yaşlı, üst düzey yöneticilerin yat gezintilerinde, golfte ve özellikle de tenis oynarken vazgeçemedikleri bir marka oldu.
1937 Marie Claire ilk adımlarını attı. 12 Şubat 1947 de Christian Dior Paris Avenue Montaigne’de ilk kez koleksiyonunu sundu. O günlerden hafızalarda arta kalan, dışarının soğuğu ve podyumdaki mankenlerdi. Korseyle sıkılmış beller, ortaya çıkarılan dekolte, aşağıya doğru genişleyerek inen etekler. Dior her şeyin ortasında küçük bir bürokrata benziyordu, ama o savaştan sonra ortaya çıkan bir şatafatın prensiydi. Gazeteciler haberi verebilmek için telefonlara koşuştular. Yeni kadın, yeni imaj işte o defileden sonra doğdu.
60 lı yılların sonu 70 li yılların başlarında modada yeni romantik stil doğdu. Bu romantizm Dior salonlarından gelen bir akımdan farklı idi. Halk giysilerinden gelen bir esinti modaya yün kumaşlar, meksikan pançoları, hint şalları, çingene giysileri kazandırmıştı.
1965 Paco Rabanne, metal elbiseler üreterek modada tam bir sansasyon yarattı. 70 li yıllarda ünlü Japon modacıları Kenzo Takado, Mitsuhiro Matsuda, Yohji Yamomoto, Issey Miyake sayesinde Avrupa giysilerinde doğu rüzgarları esmeye başladı. Bu modacılar bir taraftan orijinal Avrupa giysileri üretirken, diğer taraftan da geleneksel doğu kıyafetlerinin detayları üzerine çalıştılar. Hatta Kenzo Takado Avrupa modasına doğu köylü kıyafetlerinden alıntılar bile eklemeyi bile ihmal etmemişti.
Bazılarına göre 80 li yılların estetiği Georgio Armani ile gelmiştir. Diğerlerine göre ise Versace 1972 yılında Milano’da çalışmaya başlayarak ve 1978 yılında ilk pret-a-porter koleksiyonunu yaratarak, 80 li yılların havasını tamamen değiştirmişti. Versace çalışmalarının reklamına çok önem verir, reklama büyük bütçe ayırırdı. Dünya çapında ün kazanan Versace ilk defa Super Star sistemini moda ile birleştirmeyi başarmıştı.
1984 Donna Karan, Amerika’da popüler oldu.
Böylece modern moda, defile için yaratılan moda, ünlü terzilerin yarattığı moda hepsi bu yüzyıl içinde doğdu ve büyüdü kısaca.
Oktay KALAYCI
Kaynak: İrem Nur Bilici
19.Ocak.2024 23:07, I Güncelleme:19 Ocak 2024 23:08
Değerli okuyucularım merhaba
Yine güzel bir haftanın son günü olan bu Cuma gününde sizlere sevgi ve saygılarımı sunarak başlamak istiyorum bu hafta ki yazımıza. Geçen hafta sizlere “MODA DENİNCE” başlıklı yazımızla, modaya dair merak ettiklerimizi aktarmıştık. Bu hafta Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün modaya bakışı, şıklığı ve zarafetini konuşacağız.
Cumhuriyetimizin kurulmasının üzerinden 2 yıl geçmiştir. Bu genç Cumhuriyet için yeni atılımlara, bu genç devletin yeni vizyonlara ihtiyacı vardır, artık yüzünü batı medeniyetine dönmesi zamanıdır. Yıl 1925… Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetin ilan edilmesinden 2 yıl sonra Kastamonu’ya gelir. Büyük bir kalabalık Atayı görmeye gelir. Şalvarlı, çarşaflı, fesli, poturlu, külahlı, sarıklı ve peçeli kıyafetler içinde onu karşılayan halkın karşına fötr şapkayla çıkar. Değişim başlamıştır.
Bu tercih elbette ki tesadüfi değildi. 19. yüzyılda tarımla ve hayvancılıkla uğraşan çiftçiler arasında çok popüler olan o geniş kenarlı fötr şapkayı kıyafetini tamamlayıcı bir aksesuar olarak seçen Atatürk, kıyafet konusunda yapılacak düzenlemeleri önce kendi üzerinde tatbik etmiş, modern ve çağdaş Türkiye’nin bundan sonra ki vizyonunu göstermek için halkı ile paylaşmıştır. Büyük önder ziyaretlerinde çağdaş giyim tarzının da yapılan devrimlerin bir parçası olduğunu dile getirerek şöyle demiştir. ‘’Uygar bütün ulusların kabul ettiği kıyafet bizim için mükemmel, milletimiz için en uygun bir kıyafettir. Onu giyeceğiz’’
O yıllarda kanunlar genelde erkekleri kapsıyordu, ancak Cumhuriyetin değişen yüzünde kadınlarda bu çağdaşlığın bir parçası olmalıydı. Fakat bu mevzuda kadınlara herhangi bir baskı ve zorlama yapılmazdı. Yeni Cumhuriyetin yeni yüzünde kadınları çağdaşlığın simgesi olarak gördüğü, çok değer ve önem verdiği Atatürk işe yakın çevresindeki kadınlarla başlar, giyim-kuşam konusunda öncü olmaları için eşi Latife Hanım ile manevî kızları Afet İnan ve Sabiha Gökçen’i teşvik eder; ayrıca Ata’nın yakın arkadaşlarının eşleri, yönetici ve memurların eşleri de batılı giyim tarzlarıyla, Türk kadınına örnek olurlar.
Atatürk giyim kuşam konusundaki eşsiz zevkini her ortamda gözler önüne serer. Yurt gezilerinde gittiği yerin özelliğine ve gittiği mevsime uygun kıyafetler seçer. Kravat, kostüm seçimlerinde manevi kızlarının fikirlerini almıştır.
Kumaş ve kravatları, genellikle dışarıdan hediye gelir. Gömlek ve elbiselerini, İstanbul’daki Rum asıllı terzi Mösyö Pertekiç diker. Elbise, gömlek ve kostümlerinin modellerini ise Atatürk bizzat kendisi çizer. Bir diğer dikkat çekici ayrıntı ise Atatürk’ün Cumhuriyet’in ilanından sonra çoğunlukla sivil kıyafetleri tercih etmesi, askerî alanlar dışında üniforma giymemesidir. Onun yaptığı her şey gibi bu da tesadüfî değil, bilinçli, Cumhuriyet’in doğasına uygun bir seçimdir.
Atatürk’ün giydiği ‘takım elbise’ler alışıla gelmiş kalıpların dışına çıkarak adeta kendi modasını yaratır. Takım elbiseleri o zamanın modasına da uygun olarak aynı renk ceket ve pantolonlardan oluştururdu. Bazen de kendi tarzını ortaya koyan kombinasyonlar yapardı.
giyim tarzına ve giysi rengine göre şapkanın hemen her çeşidini kep, kasket, fötr, silindir, olmak üzere aksesuar olarak kullanır. Gömlekte açık renkleri tercih eder ki bu da genelde beyaz ve kırık beyazdır. ‘Bebe yaka, şal yaka, gömlek yaka, Ata yaka’ olarak anılan ve günümüzde de son derece moda olan yakalarla birlikte; genel tercihi ince pamuklu ve ipektir.
Ceketlerinde devrik yakanın değişik formlarında çift ya da tek düğmeli tercihler söz konusudur. Resmî yemek ve törenlerde, ‘frak ve smokin’ kuralına sadık kalır.
Takım elbiselerde genelde ceketler, pantolonla aynı kumaştan yapılmış; spor ceketlerde ise pantolonla bütünlük oluşturacak şekilde farklı renkler seçilmiştir.
Ciddiyet, ağırbaşlılık ve aynı zamanda muhafazakâr tavrın göstergesi olan yelekler, Ata’nın giyim tarzının belirleyici unsurlarından biridir. Spor kıyafetleri de dâhil hemen bütün giysilerini yelekle tamamlamış; ucu sivri, ya giydiği takımla aynı renkte ya da takımın rengine uygun kendinden desenli veya düz renk yelekler favorisi olmuştur.
Spor giyindiğinde ise, bu alışkanlığı süveterlerle devam eder. Ceketlerle aynı renk ve kumaştan devrin modasına uygun dar paçalı pantolonlar giyer blazer bir ceketin altında beyaz spor bir pantolon ya da siyah bir ceketin altında boyuna çizgili bir pantolon…
Resmî yemek ve tören kıyafetlerinde, yani smokinli olanlarda pantolonların yan taraflarında siyah saten şeritler bulunur. Atatürk diğer giysilere olduğu kadar paltolara da önem verir. Kıyafetlerine uygun renk, kumaş ve modelde pek çok palto kullandığını biliyoruz.
Giydiği takıma, yere uygun olarak çift veya tek düğmeli devrik yakanın farklı formlarında tasarlanmış paltolar, onun zevkini yansıtır. Ayrıca spor kıyafetlerin üzerine spor montlar kullanması da giyim konusunda ne kadar bilinçli olduğunu göstermektedir.
Genelde kemik rengi ve beyazın hâkim olduğu, değişik şekillerde yerleştirilen mendiller, altın kol düğmeleri, kravat iğneleri, adının baş harflerinden oluşan armalı ipek fularlar; siyah-beyaz kumaş ya da deri, bazen kürklü eldivenler; siyah, kahve, kemik rengi değişik ağaçlardan baş tarafı oltu veya lüle taşından yapılmış bastonlar ile köstekli saatler, sigaralıklar olmazsa olmaz aksesuarlarındandır.
Atatürk çoğu zaman istediği kıyafetleri kendisi çizerek terzilerine ilettiğini biliyoruz bazı kaynaklardan ve istediği kumaşlar yurt dışından getiriliyordu. Ancak bu biraz maliyetli ve zaman alıyordu. Bu kumaşların artık ülkesinde üretilmesi ve yerli malı kullanılması gerekiyordu.
Bunun için bir grup girişimci ile Sümerbank kumaş fabrikasını TBMM’de 3 Haziran 1933’te kabul edilen 2262 Sayılı Kanun ile 20.000.000 lira sermaye ve Ankara merkezli olarak 11 Temmuz 1933’te kuruldu.
Evet şu bir gerçek ki bizim Atamız Dünyanın en zarif en şık en karizmatik ve en büyük lideri. Şükran,minnet, saygı ve rahmetle anıyorum..
Bu haftada benden bu kadar haftaya yeni bir konuyla buluşmak ümidi ile..
Oktay KALAYCI
Kaynak :
Kadriye TURKAN
Aydan GÜNDÜZ
13.Ocak.2024 17:43, I Güncelleme:13 Ocak 2024 17:43
Değerli okuyucularım; Yine güzel bir hafta sonu dileyerek bu hafta ki konu başlığımdan da anlayacağınız üzere, Modadan bahsederek başlamak istiyorum sözlerime. Tabi şunu da belirtmekte fayda görüyorum. Ben bir modacı, bir moda ikonu veya uzmanı değilim, ancak uğraştığım meslek dallarımla alakalı meraklıyım ve takip etmeye sorgulamaya çalışıyorum. Sizlere de naçizane edindiğim öğrendiğim bilgileri paylaşmaya ve kendimde de uygulamaya çalışıyorum.
Öncelikle “Moda” nedir? Buna bir göz atalım;
Moda, (Latince modo “hemen şimdi”) özellikle giyim kuşam, ayak giyimi, aksesuar, makyaj yada mobilyada popüler stil ya da uygulama için kullanılan genel bir terimdir. Moda, toplumun belirli bir dönem içerisinde nesnelerin nasıl kullanıldığının yanı sıra, bu nesnelerin tüketim trendlerini de belirler.
Moda genellikle sürekli değişen bir algıdır ve her dönemin farklı bir modası vardır. Örneğin, 2000’li yıllarda yaşayan birinin 1980’lerdeki kıyafetlere baktığında onları beğenmemesi ve onların gözüne eski gelmesi gibi. Bu “modası geçmiş” tabiri ile örneklendirilebilir. Moda bununla beraber, İtalyancada değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik olarak geçmektedir. Modanın bir diğer anlamı da, belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlüktür. (Kaynak: vikipedi)
Bana göre, ki’ bu alanda uzman moda tasarımcılarımızın bir çoğu da bunu savunuyor. Moda insanın kendine yakıştırdığı, beğendiği, içine sindirdiği, aynaya baktığında giyim kuşamından saç makyajına takısından aksesuarına kadar kendini mutlu ediyorsa işte o kendisi için modadır. Peki, Moda sadece giyim kuşam, aksesuar, saç ve takılardan mı mevcut? Elbette hayır.
Moda deyince aklımıza ne gelir?
Moda denildiğinde ilk akla gelen kıyafet olsa da, moda birçok farklı alanda hakimiyet gösterir. Müzikten mimariye, sanattan edebiyata, tiyatrodan yemek ve aksesuarlara seyahatten ulaşım araçlarına kadar oldukça geniş bir alanı etkisi altına alabilir. Her alanın zaman zaman kendine has bir modası olur. İşte bende genç arkadaşlarımla birlikte bu konu ile alakalı bir TV programı hazırlıyoruz ”OKTAY İLE BU ÇOK MODA” adlı . Moda deyince aklınıza ne geliyorsa konu ve konuklarımızla keyifli eğlenceli ve sizlere bir nebze moda adına ışık tutacak sıcak bir program olacak inşallah.
Moda anlayışı nedir?
Modada asıl amaç, giydiğimiz kıyafetlerin veya kullandığımız aksesuarların illa ki olmazsa olmazı değil, farklı olmasıdır. Moda akımları, kadınsı veya eril olmasına rağmen, bazı trendler hem kadın hem de erkeğe hitap eder; yani unisex tir.
Moda Renkleri ve Trendleri kim belirliyor?
Hiç merak ettiniz mi bilmiyorum ama moda denilince ilk dile getirilen olgu renk tir. Hani hep derler ya “bu sene şu renkler çok moda” Peki kim bu renklere karar veriyor ?
Bu noktada sezon renklerinin ve trendlerinin ortaya çıkışında ‘gerçek anlamda’ etkisi olan en önemli kurumlardan bahsetmeliyiz.
Bunlar; IAF (Uluslararası Moda Federasyonu) ve Intercolor (Uluslararası Renk Komisyonu). İki yıl sonrasının trendlerinin ana hatlarını çizen bu iki organizasyon, birçok ülke ve büyük modaevinin üye olduğu kuruluşlar olarak biliniyor. Uyarsınız uymazsınız ama toplumun büyük kesimi ve büyük ünlü giyim firmaları bunlara dikkat ediyor bizde mecbur kullanmakta kalıyoruz. :))
Trendleri belirleme süreci, IAF çatısı altında çalışan toplumbilimcilerin yaptığı kapsamlı toplum ve gündem analizleriyle başlıyor. Dünyada olup biten doğal afetler, savaşlar, siyasi gelişmeler, mevsim değişiklikleri, sanat ve kültür akımları gibi gelişmelerin insanları nasıl etkilediğini, ileride ne gibi hissiyatları ortaya çıkaracağı ve toplum psikolojisinin ne tarzda giysiler giymeye yatkın olduğunu araştıran toplum bilimciler bulgularını analiz etmek üzere raporluyor. Toplumbilimciler bu noktada, örneğin ileriki dönemde büyük bir savaşın yaşanması bekleniyorsa insanların da yaşayacağı kasvet ve huzursuzluğunun artacağını ve bu nedenle siyah, gri ve koyu tonlardaki kıyafetleri tercih edeceğini öngörüyor.
Tam aksine, herhangi bir aksiliğin yaşanmayacağı oldukça huzurlu, ekonomik bakımdan rahat, kısacası olumlu bir gelecek öngörüsü var ise toplumbilimciler daha renkli ve hareketli kıyafetlerin toplum giyimine hakim olabileceğini belirtiyor. İnsan psikolojisinin derinliklerine inerek doğru tahminler yapabilen bu grup, araştırmalarını tamamladığında ise, bulgularını bir rapor haline getirerek IAF’e sunuyor. Yani modanın tasarlanması bir ülkenin sosyolojik ekonomik, psikolojik ve kültürüne göre belirleniyor diyebiliriz.
Eveeet Moda hakkında söylenecek o kadar çok söylenecek söz var ki belki bir başka yazımızda tekrar yer veririz. Benden bu haftalıkta bu kadar.
Haftaya görüşmek ümidi ile…