DOLAR 32,3803 0.02%
EURO 34,9069 0.23%
ALTIN 2.390,32-0,26
BITCOIN 20043034,48%
İstanbul
12°

HAFİF YAĞMUR

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Kıvanç Haldız

Kıvanç Haldız

20 Nisan 2024 Cumartesi

PAMUK İPLİĞİYLE BAĞLANMAK

PAMUK İPLİĞİYLE BAĞLANMAK

20.Nisan.2024 23:21, I Güncelleme:20 Nisan 2024 23:22

20.04.2024 23:21, I Güncelleme:20 Nisan 2024 23:22

Merhabalar değerli okur dostlarım, bu yazımda birbirimizden kopuşlarımız üzerine sohbet edelim istiyorum. Bağlarımız o kadar zayıf ki çıkarımız bittiğinde kendiliğinden kopuyor. Yani ilişkilerimiz gönül bağıyla değil çıkar bağı ile bağlanmış. Düşünün geçmişin ölümüne dostunun yanında olan, koruyan kollayan, mutluluğunda tasasında yanında olan sağlam karakterli insanlarını…
Zaman, her zaman kendi halinde su misali akar gider. Bizler her zamanki gibi kendimiz dışında bir suçlu ararız. Yapmamamız gerekenleri yapıp, yapmamız gerekenleri yapmayışımızın sonuçlarının sorumlusu ta kendimizken ya başkaları yada zamandır.
Zaman değişti…
Zaman kötü…
Bakın hele biz sütten çıkmış ak kaşıklara ki hiç olup bitenlerde parmağımız yok…
Zaman mı bizi bizden uzaklaştırdı? İlişkilerimizin kopukluğu, duygusuzluğu, zihinlerimize mıh gibi çakılan kaliteli yalnızlık olgusunun büyüsü bizim tercih ettiğimiz yaşam tarzı değil mi? Birbirimize selam sabahı kesmemiz, konu komşudan uzaklaşmamız, hastamızdan ölenimizden haberimizin olmayışı bizimle alakalı değil mi? Gönüllerimize ve evlerimize uğratmadığımız yakınlarımızı sosyal medyadan takip ediyoruz. Kupkuru duygusuz mesajlarla acılı günlerine , düğün ve doğum günlerine ayıp olmasın diye yanıt veriyoruz. O kadar ki; emoljiler sayesinde yazma zahmetine girmeden duyguları sembolle ifade ediyoruz.
Peki ya evlerimizde durum nasıl? Birbirimizi duymadan, görmeden, konuşmadan yaşadığımız şu dört duvardan bahsediyorum. Eskiden YUVA derdik biz onun adına. Birbirimizle can cana, yan yana , sarmaş dolaş olduğumuz, birlikte ağlayıp, birlikte güldüğümüz yuvalarımız ve sağlam bağlarımızın olduğu günlerimizin katlini zamana yüklemek en büyük yalan ve haksızlık olmaz mı?
Aile yapımızın altına , geleneklerimizin, göreneklerimizin, öz kültürümüzün altına dinamiti döşediler ve sessizce ayrıştırdılar ,yozlaştırdılar bizi. Bizim de hoşumuza gitti, hiç sesimiz çıkmadı çünkü egomuzu okşayan sözlerle sözde kişilik hakları, kadın hakları, çocuk hakları diye söylemlerle uyuşturuldu toplum. Başkaldıran bireyler birbirleriyle bir oldukları yuvalarını aynı çatı altında yaşayan pansiyonerlere dönüştürdüler. Birbiriyle konuşmayan, birbirini anlamayan, disiplinsiz ve otoritesiz evlerde başıboş ve isyankar bir hayat yaşamaya başladı insanlar. Belki şimdi bazılarınız soracaktır hak sahibi olmanın nesi kötü? Hakların korunması zorunluluktur. Bu söylemlerle aile içinde saygı, kural , bağ kalmadı. Her birey kendi krallığını ilan etti. Böylelikle güç çatışmaları başladı. Eşler arasındaki çocuklara örnek olan sıcak davranışlar buharlaştı. Örneğin baba eve geldiğinde kapıda karşılanırdı, hoş geldin denirdi. Çocuklar yayılmış oturuyorsa toparlanır saygısını gösterirdi.
Ehh bugün onca sözde verilen hakların hangisi gerçek haklarınızı koruyor ? Vicdan doğuştan sahip olduğumuz bir olgudur ama ahlak büyürken nakış gibi işlenir insan ruhuna. Gördükleri, duydukları, tecrübe ettikleri , yaşadığı ortamdaki davranışların etkisiyle kişilik bir yöne doğru evrilir. Demek ki birbirimizden, geleneksel aile yapımızdan koptukça , başıboş hoyrat yaşantılara meylettik. Çocuklar ana babaya hükmediyor, otoritesiz ve disiplinsiz büyüyor ve sorumsuz asi bir toplumu oluşturuyor. Eşler birbirinden uzak. Aynı evde yaşamak hatta aynı koltukta oturmak insanı birbirine yakın yapmaz. Seven insan için nasıl mesafe yoksa bağları zayıf insanlar için de yanyana olmanın bir anlamı yoktur. Toplumdaki bozulmaların önüne geçmek için geleneksel kültürümüzü yeniden tanımalı ve aile yapımızı saygı, sevgi ve gönül bağı olan yuvalara dönüştürmeliyiz. Geçmişte uzun ömürlü evlilikler varken günümüzde bir düş görümü ömrü olan evlilikler var. Eskiden evlerini yuva yapmak için elele gönül gönüle yıllarca çalışırken, bu gün eksiksiz ev döşeyip evlendirilen çocuklarımız evliliklerini altı ay ile üç yıl arası zor sürdürebilmekte. Çünkü birbirine gönül bağıyla bağlanmadan sadece cinsel çekim dürtüsüyle evleniyorlar ve en ufak zorlukta fedakarlık yapmak yerine ‘benden bu kadar’ deyip noktayı koyuveriyorlar. Bunda İNSAN YETİŞTİRMEK YERİNE PRENS VE PRENSESLER YETİŞTİRMEMİZİN DE PAYI BÜYÜK.
Toplumun her kesiminde birbirimizi anlamadığımız, yeterli saygıyı ve sevgiyi göstermediğimiz, ahlaki yönden zayıf olduğumuz artık gözden kaçmıyor. Kuralsız, zorba, bilgisiz, görünürde insan olan ama insani vasıf ve değerleri yetersiz insanların varlığı tartışılmaz bile.
Toplum olarak tekrar özümüze acilen dönmek, kültürümüzü , geleneklerimizi hayatımıza dahil etmeliyiz. Pamuk ipliğine bağlı ilişkiler hepimizi uçuruma sürükler. Sevgi ,saygı, birlik beraberlik içinde yaşadığımız mutlu bugünlerimiz ve yarınlarımız olsun. Sevgiyle kalın.

Devamını Oku

UYAN EY MİLLETİM UYUMA YETER

UYAN EY MİLLETİM UYUMA YETER

24.Mart.2024 09:21, I Güncelleme:24 Mart 2024 09:23

24.03.2024 09:21, I Güncelleme:24 Mart 2024 09:23

Uyan ey milletim uyuma yeter
Kaldır o mağrur başını kaldır.
İstikbalin imdat diye bağırır
Susma artık bir haykır!
Nice halden hallere düştün
Özünden soyunup çukura düştün
Terlemeden ekmek yenir mi sandın?
Bedava hayat vadedenlere sen niye kandın?
Uyan ey milletim uyuma yeter!
Ahlak, namus, vicdan kalmadı bitti
Edepli kadınlar, yiğit adamlar
Dizi senaryolarında kaybolup gitti
Ar damarı çatlayalı milletin
Şeytan bile bu diyarı terketti.
Uyan ey milletim uyuma yeter!
Yalan dolan bilgilere inandın
Atanın kültürünü cehalet sandın
Bir zamanlar toprağına taş eksen biterdi
Zehir ata ata toprak da öldü.
Şimdi ise toprak kısır, dal kısır, akıl kısır
Azaldı sofranda mis kokulu helal azığın
Farkında değilsin hala yedirilen kazığın
Uyan ey milletim uyuma yeter!
Elinde telefon yolu görmezsin
Bir soru sorsam cevabını bilmezsin
Lakin her konuda ahkam kesersin
Düşme miskinliğe sakın yok olursun
Uyan ey milletim uyuma yeter!
Yetmişiki millet doldu vatana
Saygın kalmadı ne çocuğa, ne kadına, ne atana
Ödenmez borcun var bu vatan uğruna toprak altında yatana
Uyan ey milletim uyuma yeter !
Müslümanım dersin dinin bilmezsin
Orta yerde çoktur namus bekçisi
Perde arkasında şeytan rehberin
Son zamanlar tek paraya taparsın
Uyan ey milletim uyuma yeter!
Kanın mı bozuldu sütün mü bozuk?
Sofranda azaldı bol olan azık.
Özünden çok uzaklaştın sen yazık
Uyan ey milletim uyuma yeter!
Kadınlar dönüştü bir garip hale
Beğenmez kendini estetik çare
Tırnaklar tırnak değil oldu bir pençe
Tencere kaynamıyor dışardan söyle
Elleri hamur kokardı anaların
Tarhana yoğurur turşu kurardı
Akşam çocuğuna, eşine sofra kurardı
Nereye gitti bu hünerli kadınlar?
Erkek ekmeğine alın teri dökerdi
Evine helal lokma ile dönerdi
Yoktu hilesi işinin bereketi çoktu aşının
Bu yiğit adamlar nereye gitti?
Uyan ey milletim uyuma yeter!
Evlerde ötmez oldu terbiye, saygı düdüğü
Küçükler saymaz oldu büyüğü
Elinde telefon tik tok geğiyi
Çıkmaz yola çevirdiniz rotayı
Uyan ey milletim uyuma yeter!
Dünyadan haberin yok neler oluyor
Sen dizi izlerken ömrün yanıyor
Perde mi indi şahin gözüne?
Kanma sistemin zehirleyen sözüne
Silkelen uyan dön artık özüne
Uyan ey milletim uyuma yeter!
Kıvanç söyler sözü dinleyen var mı?
Miskin olma, korkak olma, zalim olma
Miskin insan üretmezse aç kalır
Düşmanın elinde oyuncak olur.
Korkak insan dik durmaz ise köle olur
Zalim insan kul hakkı yer, ah alır
Hiçbiri yakışmaz senin özüne
Geri dön tertemiz imanına, asil kanına
Çıkmak zorundasın öz benliğinle yarına
Uyan ey milletim uyuma yeter!
Sözüne dikkat et yalan olmasın,
Aşına dikkat et haram olmasın,
Tavrına dikkat et gönül kırmasın,
Seçtiğine dikkat et cehennemin olmasın.
Uyan ey milletim uyuma yeter!
Harıl harıl çalışalım üretelim yeniden
Nasır tutacaksa tutsun elimiz,
Yeter bıktık kötü sözler söylemesin dilimiz
Bolluk olsun, coşku olsun, şen olsun ilimiz
Kenetlenin tertemiz ana sütünüzün hatrına
Coştur damarındaki asil kanı ey halkım
UYUMA EY MİLLETİM UYUMA YETER,
KALK AYAĞA HEYBETİNİ BİR GÖSTER!

KIVANÇ HALDIZ

Değerli okurlarım bu hafta şiirimle gönüllerinize misafir olmak istedim. Umarım beğenirsiniz. Sevgiyle kalın. Güzel günlere…

Devamını Oku

KADER Mİ SEÇİM Mİ

KADER Mİ SEÇİM Mİ

13.Mart.2024 08:04, I Güncelleme:13 Mart 2024 09:13

13.03.2024 08:04, I Güncelleme:13 Mart 2024 09:13

Merhabalar değerli okur dostlarım, bu kavuşmamızdaki sohbetimiz kader deyip yükü üzerimizden atıverdiğimiz seçimlerimiz üzerine olsun. Aslında baktığımızda toplumda bir kaderciliktir gidiyor. Hangi işi ters gitse suçu kaderindedir.  Oysa kader dediğimiz şey tamamen bizim seçimlerimizin sonucunun hayat yolumuzu şekillendirmesidir. Yaptığımız her seçim günümüzün, aylarımızın, yıllarımızın ve hatta ömrümüzün rotasını belirler. Seçimlerimiz toprağa düşen tohum gibidir. Maalesef ki seçimlerimizin yolumuzu nereye çıkaracağını ilk başlarda pek de anlamayız. Çünkü bazen hesapsızca bazen de bir hesabın neticesinde seçim yaparız. Hesaplı yada hesapsız olsun seçim yanlışsa tıpkı bir kurşun gibi geri teper ve seni vurur. Öyle seçimler yaparız ki bazen sadece senin değil ülkenin kaderi olur.

Eş seçerken belki  kaşı gözü, boyu posu, zenginliği ile kendini ikna edersin. Sonra hiç akıl etmediğin karakter devreye girer. Birde bakarsın ki, yaptığın yanlış seçim hayatını kabusa çevirmiş. Tercih ettiğin, ayılıp bayıldığın o tüm vasıflar aslında mutluluk için doğru seçim değilmiş. Gözden kaçırdığın şey uyum ve karakter yapısıydı. Demek ki eş seçerken en başta karakterine bakacaksın. Kişinin karakteri burada tohumu temsil eder. O tohumun köklenip büyürken sana diken mi olacak gül mü bu önemli. Endamına ve cüzdanına bakarak yapılan seçimler sizi kaderine suç atan biri yapar. Oysa kalem senin elindeydi ve seçimi yapan sendin.

İş seçerken de çoğunlukla en çok para kazandıracağına inandığın işi seçersin. Ya da puanının yettiği okulu sırf bir okuldan diploman olsun diye seçersin. Bu seçimler de sana hiç iyi gelmez çünkü burada yine kendi duygularını, becerilerini, ruhen yatkınlığını hiç aklına getirmedin bile. Oysa severek yaptığın işte hem mutlu olursun, hem gelişirsin. Seninle çalışanlara da bu pozitif enerji geçer. Bugün pek çok işte pek çok kişi mutsuz ve yetkinliği olmadığı işleri yapıyor.  Bu durumda hem kendi hem muhatapları olumsuz etkileniyor. İşinin hakkını veremeyen biri ile hak ettiği yeri ve değeri bulamayan kişinin topluma verebileceği katkı sınırlıdır. Severek yapabileceğin işi seçmek mutluluğuna katkı sağlar. Demek ki kaderin yine seçimlerine bağlı.

Birde bir seçim var ki bence en önemli seçim budur. Çünkü sadece senin değil tüm ülkenin bugünü ve yarınının kaderini belirler.  Bireysel hataların burada toplumsal kaderin akışını, yönünü belirlediğini unutmamalı.  Aslında en çok kültür, bilgi, vizyon gerektiren bir seçim… En önemli seçim. Bu seçimi yaparken çok çok akılcı karar vermelisin. Tutuculuk, fanatizm, çıkar sağlamak uğruna yanlış kararlar vermemelisin.  Elli yıl  boyunca gözlemlediğim , yapılan seçimlerin sonuçlarını gördüğüm, çıkar için insanların ne kadar karanlık olabildiğini  gördüğüm ve toplumsal olarak gelmemiz gereken noktalara gelemeyişimizi gözlemlediğim uzun bir zaman dilimi yaşadım. Bir çift ayakkabı için oy vereni gördüm. Sonu gelmeyen vaatler vaatler vaatler…Peki nedir size vadedilen?

Daha ulaşılır koşullar mı? Gıda, giyim, sağlık, ulaşım, haberleşme, eğitim ve insani yaşam koşulları…

Ben seçen olduğuma göre hiçbir zaman altın gibi değeri düşmeyenim. Seçim sürecine girince yüzünü görmediğimiz ve bir daha görme ihtimalimiz olmadığı  kişileri görüyoruz. Onların vadettikleri ve bir hayalden öte gitmeyeceğini bildiğimiz ,ikna çabalarına bazan aldanılır.  Kişinin ahlaki ve vicdani seviyesine, vizyonuna, dünya görüşüne bakmayız bile. Boylu poslu diye oy verenleri biliyorum. Yada anam deyip elini öpmüştür oy verir.

Son günlerde seçim vaadlerine bakınca kıyasıya bir rekabet içindeler.  Biri 1000tl yardım sözü veriyorsa diğeri 5000 tl veriyor. Et parası, süt parası, yol parasıdır gidiyor. Peki durup düşünen var mı bu durumu? Nasıl yorumluyorsunuz? Ben maaşlı memurlarımın dilinde pazarlık konusu neden oluyorum diye düşünüyor musunuz? Dilenci muamelesini reddedip ‘ SİZ BİZİM EKONOMİK VE SOSYAL DURUMUMUZU DÜZELTİN. BİZ ETİMİZİ KENDİ PARAMIZLA ALIR, BİLETİMİZİ KENDİ PARAMIZLA ALIR MEMLEKETE GİDERİZ’ demeyi mi kendinize yakıştırırsınız?

Değerli Türk milleti, ASİL TÜRK MİLLETİ unutma ki seçimlerimiz kaderimiz olur. Doğru seçimler refah içinde , yeterli gelir ile insanca yaşama hakkı verirken tam tersi seçimler yokluk, yoksulluk, çaresizlik içinde debelendiğin, istediğini alıp yiyemediğin, istediğini alıp giyemediğin, gezemediğin kısaca insanca yaşayamadığın bir hayatı kendine kader bellersin .Unutmayın ki kader dediğimiz SEÇİMLERİMİZ…

İşimizi,

Eşimizi,

Yöneticilerimizi doğru seçimler yapmalıyız. Doğru seçimler en güzel kaderi kendiniz yazdığınız ve mutlulukla yaşamayı seçmenizdir. Dünyada olup bitenlerden haberdar olun. Fotoğrafın arka tarafına da bakmayı alışkanlık edinin. Çünkü hiçbir şey göründüğünün aslı değildir, her şey göründüğünün tersi olabilir. İrdelemek, araştırmak, sentezleyip aklın süzgecinden geçirmek mutlu bir iş hayatı, mutlu bir evlilik, mutlu bir toplum olmamızı sağlar. Sizleri seviyorum ve en mutlu , en sağlıklı, en varlıklı günleri hepimiz için temenni ediyorum. Sevgilerimle…

Devamını Oku

KADIN HİKAYELERİ

KADIN HİKAYELERİ

10.Şubat.2024 12:30, I Güncelleme:10 Şubat 2024 12:30

10.02.2024 12:30, I Güncelleme:10 Şubat 2024 12:30

Merhaba değerli okurlarım,
Anadolu’nun cefakar kadınlarının gün yüzüne çıkmayan, aman el duymasın diye diye gizlenen ve sonsuz acılar bırakarak biten hikayeler…
Her biri adeta bir roman olan gizli kalmış dramların acılı kadınları ya öldürüldüğünde fark edilir yada acılarla yaşamadan sessiz sedasız yaşamadan ölür giderler.
Peki kadınların mutluluklarının cellatları kimdir?
Kimdir onların hayatlarını çalan?
Kimdir düşlerini kan kırmızı ölüme çalan?
Kimdir pişirdiği yemeği, kurduğu sofrayı darmadağın eden?
Kimdir başını yasladığında huzur aradığı omzun ömrünü bitiren sahibi?
Kimdir henüz çocukken onu kadın yapan, ana yapan?
Kimdir gözlerinden sevgi, ellerinden şefkat beklenirken şiddet ve acı veren?
Kimdir sadakat beklerken ihanet eden?
Kimdir eşindir hem döver , hem sever diyen?
Kimdir her yaptığı çirkinliğe ‘elinin kiridir’ diyen?
Kimdir gönlünü, tüm umudunu kırıp, ömrünü çalan?
Kimdir? Kimdir? Kimdir?

Aslında her kadın ya kendi katilini doğurur, ya kendini sultan yapacak adamı.
Biliyor musunuz bir ata sözü vardır ki tam da bu konuya cuk oturur. Başka söze gerek yok. Nedir bu kıymetli söz?
BEŞİĞİ SALLAYAN EL DÜNYAYI DA SALLAR…
Yani kadın doğurur, kadın besler büyütür, kadın öğretir, kadın yetiştirir. Çocukken aşırı şımartıp yüzsüz, şefkatsiz erkek evlatla böbürlenilir. Her şeye izin verilir, her şeye hakkı varmış gibi davranmasına göz yumulur. Peki sonra ne olur? Ergenlik döneminde asilikler başlar, ergenliktendir denir tüm başkaldırıları, taşkınlıkları. Gitgide anne babasının kontrol edemediği hoyrat, asi bir delikanlı olur. Bu sefer aman evlendirelim de durulsun denir. Bir anne kuzusu körpe bir çiçek gibi eş bulunur. Güzel olmalı, becerikli olmalı ki ; ana babasının zapt edemediği delifişek oğul sanki birden uysal, şefkatli bir aile reisi olması beklenir. Derken narsist yetişen bu sözde adamlar can yakmaya başlar. Aldatır, döver, içer ama evde yaprak oynamasın ister. Dayanamayıp yolunu ayırmak isteyen kadınlar için daha büyük bir kabus başlar. Kimi boşanmaz, kimi boşandıktan sonra da rahat bırakmaz. Ya bir sokak ortasında ya özür dilemek bahanesiyle geldiğinde kuş gibi canını alır kadının. Ya paçayı kurtarmak için namus meselesi der az ceza alırlar. Ya tahrik etti kendimi kaybettim derler. Ömrünün baharında solup giden çiçekler gibidirler. Memleketinde öldürülen bilmem kaçıncı kadındır, yani bir sayıdan ibarettir bundan sonraki hikayesi…
Bir de evlerinde yaşayan ölüler gibi ömür tüketen ruhları öldürülmüş, bedenleri yaşayan nice çileli kadınlar var hiç kimsenin haberi olmayan. Sessiz sedasız yaşarlar acılarını.
Değerli anneler erkek yada kız fark etmez ahlaklı, vicdanlı, adil ve sevgi dolu evlatlar yetiştirin. Ayrıcalık tanımadan sağlam karakterli, hükmeden değil sarıp sarmalayan şefkatli insanlar yetiştirin. Gelecekte ne siz ağlayın ne başka anneler ağlasın. Her şey kadınların, annelerin elinde bunu hiç unutmayın. Sizin adam edemediğiniz çocuklarınızı kimse adam edemez. Kimsenin günahına girmeyin.
UNUTMAYIN Kİ BEŞİĞİ SALLAYAN EL DÜNYAYI SALLAR. GÜZEL YÜREKLİ, SEVGİ VE SAYGIYI BİLEN İNSANLAR YETİŞTİRİN!

Devamını Oku

BENİ KİM YAKTI?

BENİ KİM YAKTI?

19.Ocak.2024 23:21, I Güncelleme:19 Ocak 2024 23:29

19.01.2024 23:21, I Güncelleme:19 Ocak 2024 23:29

Merhaba değerli okur dostlarım, bu söyleşimizde pek çok insanın dramından bahsedeceğim. Oldukça ağır ve zor bir yaşam koşullarına mahkum edildik. Durdurulamaz bir ejderha gibi artan pahalılık yakıp kül ediyor. Çevremden onlarca dram anlatabilirim. Dağılan ailelerden tutun da, eşyaları kapıya atılıp yağmur altında kalıp hem eşyalarını ,hem yuvasını, hem insanlara olan güvenini yitirmiş ve kırılmış onurunun acısıyla ahı semayı aşmış insanlar biliyorum. Gerçi ahı, kul hakkını , insanlığı unutmuşken kimden insani ve vicdani davranmasını bekleyebiliriz ki? Balık baştan koktu bir kere… Zincirin halkalarına eklenmeye meyilli ne çok insansı varlık varmış meğer. Düşünün bir kere minicik çocuğu ile parkta bir ağacın altına sığınmış ve sokakta kalıp talan edilen eşyalarının içinden bir çarşaf, bir battaniye ve bir yastık alabilmiş. Geceleri korkuyla uyanık kaldıklarından sabaha doğru derin uykuya daldıklarında minik insan kendi kendine oynuyor anne babasının arasında. Nice nice acı… Bu ejderha nasıl bu kadar bizi yakıp yok edecek kadar büyüdü?

Aslında en cahil insan bile parmak hesabı yapsa bilir insanların hayatlarının mevcut maaşlarıyla sürdürülemez olduğunu. Evi olmayan milyonlarca insan var ki; ben de onlardan biriyim. Emekliliğim yok. Eşimin 7500 tl emekli maaşı var. Canavarın nasıl büyüdüğünü en yalın haliyle ben izah edeyim şimdi. Evvelki yıl 750 tl idi kiram, geçen yıl 3000 oldu. Bu yıl 10000 tl. Şimdi söyleyin 10000 tl maaşı olmayan milyonlarca insanın barınma hakkını kim korumak zorunda, kimin güvencesinde? 10000 tl maaşı olsa bile bu insanlar ne yer, insani ihtiyaçlarını nasıl karşılar? Eskiden iş çıkışı markete uğrar yemeklik bir şeyler alırdım. Eşime markete gidiyorum derdim. Bu yıl markete gidiyorum diyemiyorum, yerine depresyona girmeye gidiyorum der oldum. Gün içinde sabah gördüğüm fiyatı akşam göremiyorum. Var ile yok arasında bir hayat bize diretilen. Baştan sona canavarı herkes bir tutam beslemiş. Kimi körlüğü ile, kimi sessizliği ile, kimi menfaat kaygısıyla, kimi açgözlülüğü ile, kimi beni sokmayan yılan bin yaşasın diyerek, kimi korkaklığı ile, kimi benim var olmayandan bana ne diye diye beslemiş bu ateş saçan ejderhayı. Ben çocukken de enflasyon canavarından bahsederlerdi ama o zamanlar bir maaşla koskoca aile geçinirdi. İnsanlar bu kadar fırsatçı ve Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz değildi. Adalet , adil paylaşım, insanca yaşama hakkı her vatandaşın en  temel hakkıdır. Peki insanlar kendi özdeğerlerinin farkındalar mı?

Özdeğer bilinci çok kıymetli bir olgudur. Aslında toplumda seviyeli, olgun bir tavırla yönetime katkıda bulunurlar. Kendi özdeğeri konusunda bilinci gelişmeyen toplumlar genellikle pasif kalabalıklardır. Haklarından bi haber, görev ve sorumluluklardan bi haber, bir lokma bir hırka yaşarlar. İnsanca, insana yaraşır bir  hayat için tek yaptığı para katışıp 10 tl verip bir simit alıp, iki kişi bölüşüp yerken kendi kendilerine yorum yapmaları.  Kendi besledikleri   ejderhanın alev alev yakıp  kavurduğunu bilirler bilmesine ama kimse sormaz o soruyu. Kebabcının dumanı ve kokusuyla simit yerken kebab yediğini sanır. Susayınca sokak çeşmesi, çişi gelince cami tuvaleti imdadına yetişir. Pazarda dolaşıp alamadığı peynir zeytini, meyveleri tatma bahanesiyle nefsini köreltir.  Yoksulluk çok zordur. Fena çarpar adamı, fena yıkar yokluk… Yaşamayan bilmez. Açlığın, yokdan anlamayan çocuğun ağlamasını susturmak zordur. Üşümek zordur. Korkudan fişi pirize takamazsın, faturanın nasıl çarpacağını bilirsin. En çok çocuklu evlerde zordur yoksulluk. Bu zam canavarı alev alev her yeri yakıyor, her güzel duyguyu yakıyor. Ahlakı, korkuları , utanmayı yakıyor. Market duvarını kırıp soygun yapanlar, canlarının çektiği şeyleri çalarken ar etmiyor. Çünkü yaşamak , hayatta kalmak derdindeler.

Özdeğerini bilseydi vatandaş ve insan olarak her şey çok farklı olabilirdi. Mesala sorabilirdi;

-BENİ KİM YAKTI? Diye… Sen yaktın derdim, o yaktı, biz yaktık. Tüm vurdumduymazlıklarımız, sorumsuzluklarımız, cehaletimiz, tembelliklerimiz, yozlaşmalarımızla kendi canavarımızın pençesinde debeleniyoruz. Çözüm sensin sadece sen.UNUTMA!

Huzurlu, akıllı, karnı tok, cebinde parası olan, ahlaklı, adaletli, bilgili, adil vicdanlı yarınlarımız olsun. İnsanca yaşamak dileği ile sevgimdesiniz.

Kıvanç Haldız

Devamını Oku