DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN %
İstanbul
12°

HAFİF YAĞMUR

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Fatma ÇİÇEK

Fatma ÇİÇEK

27 Nisan 2024 Cumartesi

KENTİN UNUTULAN MİRASI, YAHUDİ MAHALLESİ

KENTİN UNUTULAN MİRASI, YAHUDİ MAHALLESİ

27.Nisan.2024 22:58, I Güncelleme:27 Nisan 2024 22:58

27.04.2024 22:58, I Güncelleme:27 Nisan 2024 22:58

Çocukken bir merdiven altı, iki evin arasındaki boşluk, bahçe duvarının yanı, büyük bir ağacın gövdesi hayali oyunlarımızın mekanı oluverirdi.

Kömürlüğün çatısı, verandanın altındaki boşluk hem kedilerin hem bizim oyun ve saklanma alanımız olurdu. Minik minik evler, sırt sırta vermiş odalar. Penceresinden içeriyi görebildiğimiz komşu evleri.


Önü sardunyalı, biraz yüksek pencereli evlerin bile çok başka gözüktüğü o çocukluk yılları. Çoğunlukla birbirine çıkan, bazı yerlerde merdivenle birbirine bağlanan dar sokalar. O sokaklarda evlerin gölgesinde oynanan oyunlar.
Horoz ötüşü, köpek havlamaları, kedi kavgaları çocuk seslerine, çocuk sesleri satıcıların seslerine karışırdı. Sadece evlerin değil bahçelerin duvarları da yaslanırdı birbirlerine. Hatta meyve ağaçlarının birbirine sarılmış kolları, hangisi hangi evin belli olmayan dalları yüzünden kavgalar çıkardı.
Domino taşı gibi dizili evlerden taşan türküler ile öylesine canlıydı ki mahalleler. Ve güvenli.

“Neşeeee hadi artık gelmiyor musun? Bizim bahçede oyuna başlıyoruz.”

“Annem iş bitmeden bırakmıyor, siz gidin başlayın ben sonra gelirim.” Gülizar ve Türkan ile koşarak bahçeye indiler. Kürtlerin kızı da gelmişti kardeşiyle, Sarı Emine’nin torunu da. Pek mızıkçıydı bu kız gelmese daha iyiydi. En çok Neşe ile Gülizar’ı severdi. Gülizar esmer tombul bir kızdı, Neşe kırılacak gibi duran zayıf, sessiz nahif bir kız. Bugün bahçeyi bölecek, her birine bir ev sayılacak, bebeklerini alıp komşuculuk oynayacaklardı. Evden getirdikleri malzemeler ile yemekler yapacak, birbirlerine ikram edeceklerdi. Hava ip atlamak ya da saklambaç için çok sıcaktı. Akşam üstü oynarlardı onları da.
O toprak bahçeyi süpürmek, sıcacık toprağa yalın ayak basmak…Ne güzeldi…İçimi çektim yıkık evlere bakarken.

Bugün Ulus’ta Anafartalar Caddesi İle Denizciler Caddesi arasında kalan, tarihi Şengül Hamamı’nın da bulunduğu, şimdiki adı İstiklal Mahallesi olan Yahudi mahallesini geziyorum. Anılarım canlandı. İstanbul’un bir zamanlar gecekondu mahallesi olan, şimdilerde rantçılarının ağzını sulandıran Okmeydanı’nda ki sokaklarımıza benziyordu sokaklar.

Her an bir köşeden, bir komşu, bir ağaç, bir oyun arkadaşım fırlayacakmış gibi heyecanla gezindim. Kedilerin sesi aynı, küçük kapılar ve pencereler aynı, sırt sırta vermiş zorlukla ayakta duran evler de benzerdi. Elbette buralar biraz konak tarzıydı ama samimi havası bizim mahalle gibiydi. Çocuklar böyle mahallelerde yetişmeli.

Virane olmuş her yer. Hala yaşayanlar varmış. Birçok ev oda oda kiraya verildiği için birkaç aileyi barındırıyormuş. Keşke restore edilse de bu tarihi mahalle ve evler kent hayatına katılsa yeniden diye düşündüm. Tabi ki aslına uygun olarak. Hamamönü gibi tektipleştirilmeden.

Mahalle sakini Vahide hanım anlattı mahalleyi bize. 28 yıl olmuş Şengül Hamamı’nda çalışıyormuş. Doğma büyüme buralıymış. Burada gelin olmuş, çocuklarını burada büyütmüş. 30’lardan sonra Yahudiler yerini Türklere bırakmaya başlamış. 70’de geldiklerinde sadece iki Yahudi komşuları varmış, onlarda ölünce kimse kalmamış mahallede ama adı Yahudi Mahallesi olarak kalmış. Sinagogları hala burada, özel günlerde açılıp ayinlere ev sahipliği yapıyormuş, sene de bir kaç kere.
“Sadece kendi cemaatlerine açık olduğu için içini bizler hiç görmedik.” diyor Vahide Hanım. “Bugünler de pek revaçta, gruplar gelip mahalleyi geziyorlar, hatta Turizm Bakanı yeni uğradı mahalleye, projeleri olduğunu, söyledi.”

Doğrusu sevindim duyduklarıma. Bu kadar merkezi bir yerin kent kültürüne yeniden katılması yerinde bir hareket olur. Özellikle tarihi dokusu korunarak. Eskiden sanatçılar, kalbur üstü insanlar otururmuş mahallede. Biraz araştırınca ben de şu bilgilere ulaştım.

Mahalleye adını veren Musevi vatandaşların varlıkları M.Ö 1. yüzyıla kadar dayanmakta. Babil göçleri sırasında gelen Yahudilere 1492’de İspanya ve 1947’de Portekiz’den Osmanlı topraklarına göç eden Sefarad Yahudileri ekleniyor.
Osmanlı Dönemi’nde diğer birçok Osmanlı şehri gibi Ermeni, Rum ve Yahudi gibi Gayrimüslümlerin bir arada olduğu, sinagog ve mescitlerin birbirine yakın mesafelerde bulunduğu, çok kültürlü bir mahalle profili var burada.
Mahallenin mimari yapısı da çok önemli. Genellikle konut olarak geç Osmanlı dönemi özellikleri barındırıyor. Evler tek ya da iki katlı, iç sofalı ve cumbalı tasarlanmış. Ahşap tavan, dıştan kırma çatı ile örtü sistemi oluşturulmuş. Ana malzeme taş, tuğla, kerpiç ve ahşap.

Ankara’nın önemli bir kültür mirasıdır bu mahalle. Sokak dokusu ve elemanları, geleneksel konutları, Sinagog, Cami ve Mescit gibi anıtsal yapıları, hamamı ile dönemin sosyal, kültürel ve fiziksel özelliklerini yansıtır. Bu kayıp tarihin bir an önce sahip çıkılarak korunmaya alınması gerekli.
Bugün kaybolmuş çerçici esnaflığı, attarlık esnaflığı, billurculuk, yaymacılık ve duhacı esnaflığı gibi çeşitli işlerle meşgul olan Yahudiler, 1916 yılındaki büyük yangından da etkilenmişler.
Halen faaliyet gösteren Şengül Hamamı’nda mahalle düğünleri, milli ve dini bayram kutlamaları yapılan cıvıl cıvıl bir yermiş. Mahallede bir gece Yasef Ruso’nun evinde kalan Atatürk mahallede kalanların en ünlüsü. Abisini görmeye gelen Makbule Hanım da burada misafir edilmiş. Bir dönem burada yaşamışlar arasında Sabri Çağlayangil, Ali Çetinkaya, Tunalı Hilmi, Eyüp Sabri Tuncerler gibi birçok önemli isim bulunmakta.

Gündüzleri bir itriyatçıda çalışan, geceleri Bomonti Gazinosunda sahne alan şarkıcı Dario Moreno da bu mahallede iki yıl yaşamış. Belgeselde iki günlüğüne geldiğim Ankara’da iki yıl yaşadım diyor.

Belgeselin adı “Hermana”. bir dönem orada yaşamış Musevi vatandaşlarla röportajlar, sözlü tarih ve onların sunduğu fotoğraf, video ve belgelerden oluşuyor. Bu bağlantıyı tıklayarak daha fazla bilgi alabilirsiniz. https://www.avlaremoz.com/2017/03/15/ankaradaki-yahudi-mahallesi-hamamonu-gibi-olmamali-serdar-korucu/

Bir başka önemli kaynak da mahalle sakini Beki Bahar’ın “Efsaneden Tarihe Ankara Yahudileri” adlı kitabı.

Bu arada 30’lar da Yenişehir tarafına doğru gelişen şehirle birlikte insanlar oraya taşınmaya başlar. Kavaklıdere’ye kadar uzanır bu yayılma. Hatta Tunalı Hilmi’de bir apartman girişi sinagoga çevrilir.
Daha sonra İstanbul’a İsrail’e göçlerle Ankara adeta boşalır.

Mahalleyi gezerken Sinagog kilitli ve yüksek duvarların ardına saklı bir halde duruyordu. Bahçesini dahi göremedik sadece Sinagogun tam karşısında oldukça sağlam ve gösterişli duran iki evden, restore edilmiş olanın merdivenlerine çıkınca çatısını ve binayı kısmen gördük. Bu iki binadan restore edilen Bonumo Araf’a ait, hemen bitişiğindeki ikiz yapıda Haymacı Albukrek’e ait evlermiş. Araf binası restore edilmiş oldukça güzeldi. Albukrek ise “inşaat alanı dikkatli olun” yazısıyla restore edilmeye başlandığı imajını veriyordu. Üç katlı, cumbalı bu evleri Sinagogu yenileyen mimar tarafından 1904 te yapıldığı söyleniyor.

Biraz inceleme, biraz fotoğraf çekimi, biraz sohbet, bolca hüzün ve duygulanma ile geziyi bitirdik. Bu kadar dibimizdeki bir tarihi dokunun varlığını Kültüryolu Festivali ile duymuş ve araştırıp gelmiştik. Bir Festival etkinliği olarak dolaşılmış buralar. Ama ben programı çok sadık şekilde takip edemedim. Yine de çok yararlandım. Yeni hedefim “Kelime Müzesi”.

Yaşadığım kenti, tarihiyle tanımak, keşfetmek çok keyif verici. Yeni bilgiler öğrenmek, kentin dokusuna karışmak heyecan verici. Bir dolmuş mesafesi kadar inanın, sadece zaman ayırın, hayatınıza bu pencereyi açın, hepsi bu. Giyin rahat ayakkabılarınızı adımlayın sokakları.

Devamını Oku

ANKARA KALESİ RAHMİ KOÇ OYUNCAK MÜZESİ

ANKARA KALESİ RAHMİ KOÇ OYUNCAK MÜZESİ

26.Mart.2024 23:43, I Güncelleme:26 Mart 2024 23:43

26.03.2024 23:43, I Güncelleme:26 Mart 2024 23:43

Ankara son yıllarda müze açısından çok zenginleşti. Özellikle Ulus ve civarında buram buram tarih kokan mekanlar, birbirinden güzel müzeler var. İlk Meclis ve İkinci Meclis binaları, PTT pul müzesi, İş Bankası İktisadi Bağımsızlık Müzesi ve tabi ki Kale’ye doğru çıkarken yıllardır orada olan Anadolu Medeniyetleri Müzesi.

Kale’ye doğru çıkmaya devam ederseniz Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi ile Türkpusat Müzesi sizi karşılar. Şimdilerde bunlara bir de Şermin Yaşar’ın kurduğu “Kelime Müzesi” eklendi.
Ve en tepede; binasıyla, içindekilerle sizi kendine hayran bırakacak Rahmi Koç Oyuncak Müzesi…
Daha önce Cunda Adasında Koçların başka bir müzesini gezmiştim. Ama bu ondan çok daha büyük ve kapsamlı. Bu kadar çok şey nasıl böylesine güzel ve ilgi çekici bir şekilde düzenlenmişti? Oyuncakların çeşitliliği, bebek arabaları, otomobiller, hava taşıtları, maketler, ev eşyaları, Kale’nin sokakları…Kocaman, renkli bir dünya.

Ankara’nın ilk ve tek sanayi temalı müzesinde ulaşım, sanayi, iletişim objelerinin yanında, interaktif sergiler de yer alıyor. Bir kısmında Ankara ve Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili objeler sergileniyor.

Müze Çengelhan ve Safranhan olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Vehbi Koç’un çalıştığı ilk dükkandan el sanatları atölyelerine, depolardan eczaneye kadar çok sayıda ayrı bölüm var. Sergi salonları, organizasyon ve eğitim alanlarının yanı sıra bir kafe ve iki tane de restoranla beraber, 19 odalı da butik otel bulunuyor.

Beş yüz yıl önce yapılmış Çengelhan, dönemin dört büyük hanından biriymiş. 2003  2005 yılları arasında aslına uygun olarak sağlamlaştırılarak restore edilmiş.

Safranhan 1511 yılında dönemin tipik bir kervansarayı olarak inşa edilmiş. Bir ara depo ve cezaevi olarak da kullanılan yapı, 2012 de Rahmi Koç Vakfı tarafından satın alınarak, restore edilerek 2016 yılında müzenin devamı olarak yapıya katılmış.

Müzede şu bölümler bulunmakta: Atatürk ve Ankara (Ulu önderimizin kıymetli eşyaları)
Rahmi Koç Galerisi (madalyalar, plaketler ve tüm hediyeler)
Karayolu ulaşımı (1800’lerden günümüze yolculuk)

Raylı ulaşım (Demiryolu ulaşımının gelişimi)
Denizcilik (ulaşımın denizdeki değişimi)
Havacılık (havada süzülenlerin tarihi)
Esnaf sokağı (Esnaf kollarının canlandırmaları)
Makineler (Buharlı ve dizel motorlar)
İletişim (en eski haberleşme araçları)
Bilimsel aletler (Bilim tarihindeki koleksiyonlar)
Bebek evleri (19. ve 21. yy arasındaki ev modellemeleri)
Amerikan Koleksiyonu (Amerikan üretim objeleri)
Tarım (geçmiş zamanda tarım)

Tıp ve Eczacılık (Tıbbın gelişim süreci)
Matbaacılık (Eski basım teknikleri)
Oyuncaklar (Tarihin en eski oyuncakları)
Günlük Yaşam (Hayata dair günlük eşyalar)
İsmail Atsürer’in el emeği gemi ve tren modellerinin sergilendiği İsmail Amca Atölyesi, Ali Rıza Eczanesi müzenin ilginç bölümlerinden.

Müzenin resepsiyon bölümünün tam karşısında bir dükkanda, oyuncak arabalar, kartpostallar ve anahtarlıklar, ev için süs eşyaları, nazarlıklar, takılar satın alabiliyorsunuz.
Müze kartın geçmediğini de anımsatayım .

Müzeyi sanal olarak gezmek isterseniz linki tıklayabilirsiniz.
ttp://www.rmk-museum.org.tr/ankara/ziyaret-plani/google-sokak-gorunumu

Devamını Oku

Gezi Notları: KIZ TEPESİ VE DAVUTOĞLAN KUŞ CENNETİ

Gezi Notları: KIZ TEPESİ VE DAVUTOĞLAN KUŞ CENNETİ

18.Mart.2024 10:43, I Güncelleme:18 Mart 2024 10:43

18.03.2024 10:43, I Güncelleme:18 Mart 2024 10:43

Ankara’nın Nallıhan ilçesi, keşfedilmeye hazır cennet köşelerle dolu. Benim ilk keşfim, Uyuz suyu Şelalesi idi. Bir dere yatağını kısa bir yürüyüşle aşıp geldiğimiz noktada, masal kitabından fırlamış gibi bir şelale belirmişti önümde. Özellikle suyun bol aktığı bir zamanda giderseniz tadından yenmez.

Ama yazının konusu bu değil. Nallıhan’ın bir başka cennet köşesi, sanki uzayda bir yerde geziniyormuş hissi veren, Gökkuşağı tepeleri olarak da adlandırılan “Kız Tepesi”.
Nallıhan Kız Tepesi Tabiat Anıtı, Davutoğlan Köyü sınırları içinde yer alan 542 hektar büyüklüğünde alanı kapsayan Kuş Cenneti’nin hemen arkasında insanı büyüleyen bir manzara oluşturuyor.

10 milyon yıl önce oluşan Kız Tepesi Tabiat Anıtı, kırmızı, kahverengi, gri, sarı, yeşil tonlara sahip toprak yapısıyla, insanı kendine hayran bırakan bir görsel şölen sunuyor.

Her mevsim barındırdığı kuş topluluklarıyla, jeolojik değeriyle, doğa fotoğrafçılarına ve kuş gözlemcilerine ideal ortam sunarken, hemen arka tarafında yükselen 10 milyon yıllık rengarenk tepeler göz kamaştırıyor.
Konuyla ilgili uzmanlar burada yerli yabancı birçok araştırmacının bilimsel çalışmalar yaptığını, kahverengi-kırmızı tonların demir elementinin oksitlenmesi ve oluşturduğu minerallerin etkisi ile meydana geldiğini söylüyorlar.

Çin, Peru, Arjantin ve Amerika’da rastlanan bu oluşum, 2019 yılında tescillenerek koruma altına alınmış. Keşke yürüyüş rotaları, parkurlar, tabelalar ve düzenlemeler ile daha profesyonel olarak turizme açılsa, oldukça potansiyeli olan bir yer.
Ankara’ya 140 km mesafede bulunan bölge, yakınlarında bulunan pirinç tarlaları ve Karaköy gibi tarihi Ankara evleri ile dolu köyleriyle, Beypazarı’na yakın oluşu ile konaklamalı gezilere dahi müsait durumda. Dolu dolu bir gün ya da iki gün geçirilebilir.

Yağmurlu havada ya da yağmurun daha yeni yağdığı bir zamanda sakın yürümeye kalkışmayın. Balçık şeklini alan yumuşak toprak; oldukça kaygan oluyor: Yine çok sıcak havalarda da yürümenizi tavsiye etmem Kız Tepesi’nde. Hiç bir ağaç ya da gölgelik olmadığı için güneş tepenizde 7 ila 12 km’yi bulan yürüyüşü yapmak oldukça zor olacaktır. Bahar ayları, kuru zamanlar, 19-20 derece sıcaklık çok ideal olacak bu nedenle.

Biz bu pazar, rüzgar nedeniyle, 7 km kadar yürüdük içinde. Sonra araba ile Akçabayır köyünü dolanıp; Angut kuşu, balıkçıl gibi çeşitli kuşlar sağımızda, Kız Tepesi’nin eşsiz görüntüsü solumuzda yolumuza devam ettik. Zemini tahta, oldukça eski bir demir köprüden arabayla geçmek, henüz ekilmemiş pirinç tarlalarını dolaşmak ve tesadüfen uğradığımız, evlerine, sokaklarına hayran kaldığımız Karaköy’ü keşfetmek oldukça hoştu.

Karaköy’ü gezerken Bursa’da ki Cumalıkızık Köyünde gibi hissettim bir an. Bazıları bakımlı, bazıları bakımsız eski evleri ile yine bambaşka bir köşe. Bir saat önce Mars’ın yüzeyinde gibiydik. Buradaysa eski zamanlarda bir köyde.

Köy oldukça büyük, birçok hane var. Çoğu Alamancı olduğu için, bir çok ev oldukça bakımlı. Arada kapısına kilit vurulmuş eski evler de var. Ve sokağında çok güzel kedileri.

 

Devamını Oku

GEZİ NOTLARI: Ankara Ulus Pul Müzesi

GEZİ NOTLARI: Ankara Ulus Pul Müzesi

3.Mart.2024 10:10, I Güncelleme:3 Mart 2024 10:11

3.03.2024 10:10, I Güncelleme:3 Mart 2024 10:11

Lisenin girişinde sol tarafta bir oda vardı. Bekleme odası falan gibi bir yerdi galiba. Duyurular, ilanlar asılırdı duvarlarına. Flateli sözcüğünü ilk orada, duvarda görmüştüm. Bir sözcük size bu kadar tuhaf, bu kadar ifadesiz gelir mi? Hiçbir çağrışım yapmadığını hatırlıyorum. Bir gün dayanamayıp inceledim. Gençleri pul koleksiyonu yapmaya teşvik eden bir tanıtımdı. Aklımda pul kolleksiyonu yapmak olarak kalmış yıllarca. Pazar günü, uzun zamandır gitmek istediğim, Ankara Ulus’ta bulunan Pul Müzesi’ni gezmeye gittim. Bu konuda oldukça cahil olduğumu o zaman gördüm. Mesela pul koleksiyonculuğu ile flatelinin genellikle karıştırıldığını, aslında flatelinin pulları ve pul koleksiyonculuğunu inceleyen bir bilim dalı olduğunu öğrendim.

Hep önünden geçtiğim, mimarisini çok beğendiğim Pul Müzesi binasından içeri girdiğimde, bu kadar zengin içerikli bir müzeyle karşılaşacağımı düşünmemiştim doğrusu. Girişler ücretsiz. Müze dört kattan oluşuyor. Giriş katta, PTT’nin tarihsel gelişimini görebiliyorsunuz. Posta arabaları, postacı kıyafetleri, posta kutuları, telgraf sistemleri gibi birçok araç gereç, geniş bir ortamda sunuluyor. Yine aynı katta satış yapılan bir dükkan ile kafeterya mevcut.

Kafeterya fiyatları PTT ve kamu çalışanlarına oldukça uygun. Grup halinde ya da ailecek kahvaltıya gelip, ardından müzeyi gezmek mümkün. Grup halinde gelinecekse önceden rezervasyon yapılması gerekiyor, çünkü oldukça talep var.

Biz bir kahve molası verip bilgi aldıktan sonra asansör ile 2. kata çıkıp, dolaşarak bodrum kata kadar indik. İkinci katta tematik pul salonu, flatelik ürün sergi salonu bulunmakta. Ben koleksiyoner değilim, otuzlu yaşlarıma kadar, mektup pullarımı biriktirdiğim basit bir pul koleksiyonum var. Bir torbada öylece duruyor. Onun ötesine gidemedi. Ama ilgiyle, merakla, geçmişi anarak tek tek pulları inceleyerek gezdim. Eğer meraklısı iseniz oldukça uzun zaman geçirmeniz mümkün burada.

Çocukluğumuz da, gençliğimiz de, bırakın cep telefonunu, ev telefonu bile bu kadar yaygın değildi. Bizler sevdiklerimiz ile mektuplaşarak haberleşen bir nesiliz. Bayramlarda, yılbaşında kartlar atar, postacı yolu gözler, mektup diye seslenince postacı merakla ve sevinçle koşan çocuklardık. Bak postacı geliyor şarkısını söylerdik sokağımızdan postacı geçtiğinde, saygı ve hayranlık duyardık. Kıyafeti, çantası ile pek bir afili idi. Şimdikiler bu kültürü bilmez. Mektup nedir, pul nedir gel de anlat.

Öğrencilerime elimdeki örnekleri gösterip, telefon, mesaj ya da görüntülü konuşma yokken bu şekilde haberleşiyorduk diyorum ama ne kadar somutlaştırabiliyorlar emin değilim.

Hemen bir alt katında kronolojik olarak pulların sergilendiği bir pul salonu ile nostaljik PTT salonu bulunmakta. Burası da oldukça ilgi çekici. Müze çok şık bir sunuma sahip. Sıkılmadan, rahatsız edilmeden, kendinizle baş başa kalarak pulların arasında kaybola bilirsiniz.

Tekrar giriş kata inip sağ taraftaki sergi salonundan merdivenle aşağı indik . Asansör buraya inmiyor. Rengarenk bir salon sizi karşılıyor. Daha çok çocuklara yönelik aktivitelerin yapıldığı, çocuk pullarının sergilendiği bir yer.
Müze bayram tatili gibi resmi tatiller dışında hep açık. Hatta milli bayramlarda da açık.

Arabayla gelirseniz çevrede paralı otoparklar mevcut. Otobüsle her yerden ulaşım oldukça kolay. Ulus heykele çıkmadan itfaiye meydanına ya da operaya yakın bir durakta inerseniz cadde üzerindeki müzeyi rahatlıkla bulursunuz.


Posta pulu, 1840 yılında, Rowland Hill adlı ingiliz aristokratı tarafından İngiltere’de icat edilmiş ve dünyaya yayılmıştır.
Türkiye’de ise ilk kez 1 Ocak 1863 tarihinde basılmış. Üzerinde Sultan Abdülaziz’in tuğrası buluna, mavi-pembe renklere sahip iki tane pul o zaman 2 ve 5 kuruş iken şu an 1 milyar 200 milyonluk katalog değerine sahip.

Koleksiyon ilk başlarda damgalı pullarla yapılırken; sonradan damgasızlar daha değerli olmuş. Şimdilerde pul bulmak için flateli aboneliği öneriliyor. Anladığım kadarı ile PTT yeni pullar çıkardığında sizi bunlardan haberdar ediyor.
Pul koleksiyonu yapacaksanız size birkaç öneri bırakayım buraya: *Eğer pullar damgalı ise temiz ve okunaklı olmalı, diğer türlü kusurlu sayılır.

*Pullar albüme üst üste değil dikey olarak dizilirmiş.
*Pullar yerleştirilirken en az 5mm aralık bırakmak gerekirmiş.
Albümler ayda en az bir defa sayfa sayfa açılarak havalandırılmalı, nemi, tozu alınmalı. *Pullara çıplak elle dokunulmaz iz yapar, pul maşası ile tutulmalıdır.
*Damgalı pulları zarfından ayırmak için, zarf ılık suya konulur, birbirlerinden ayrılmaları beklenir. Maşa ile tutularak, zamklı kısım üstte kalacak şekilde kurumaya bırakılır. İyice kurumadan pulu kalın bir kitap arasına koyarak düzgün şekilde kuruması sağlanır.
*Pul uzun yıllar toplanması kolay, maaliyeti düşük olduğu için en yaygın yapılan koleksiyon olmuştur.
*Sürekli pul, resmi pul, anma pulu gibi çeşitleri vardır. Damgalı ya da damgasız biriktirile bilir ama damgalıların güncelde fazla mali değeri yokmuş.
Hatıra ve hediyelik eşya bölümünden alışveriş yapabilirsiniz. Ben her zaman ki gibi magnet almayı tercih ettim ama ürün seçeneği bol.

İyi gezmeler diliyorum şimdiden bu müzeciliğinin yüz akı yere giderseniz.

Devamını Oku

Gezi Notları: HALLAÇLI MEHMET AĞA KONAĞI

Gezi Notları: HALLAÇLI MEHMET AĞA KONAĞI

25.Şubat.2024 11:55, I Güncelleme:25 Şubat 2024 11:55

25.02.2024 11:55, I Güncelleme:25 Şubat 2024 11:55

“Kurşunlar havada vızıldarken göz göze geldi köylüsü Vahit ile. Günün sonunda yakın dostu Abdul gibi onu da kaybetmek vardı. Saldırı dinmiyor, zor nefes alıyorlardı. Günlerdir doğru düzgün bir şey yememiş ama aç olduğunu dahi düşünemeden, sıcak savaşın içinde debeleniyorlardı.

Düşmana statik mevki savunması yerine, savunma bölgesinde birbiri gerisinde ki hatlarda oynak savunma yapılacaktı. Yani düşmana azami zayiat verdirilip zaman kazanıldıktan sonra, koordineli bir şekilde çekilecektik. Ama her geri çekiliş yeni siper kazmak, kum torbalarını yeniden dizip set oluşturmak demekti. Koordineli çekilme olmayınca, Mustafa Kemal Paşa “Hattı müdafaa yoktur Sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” diye emir verdikten sonra kimse geri çekilmiyor, son ana kadar kendi cephemizi korumaya devam ediyorduk. Sabah gördüğümüz arkadaşımızı akşama göremiyorduk, hatta ölüsünü bile.
Ateşin kesildiği gece saatlerinde, yakın köylerden gelen sıcak ekmek, sıla kokusu gibi gelmiş, moral olmuştu geri kalanlara. Gözlerim Vahit’i aradı.”

Hallaçlı Mehmet Ağa Konağı’nın yorgun taş basamaklarını adımlayıp, açık duran kapısından içeriye girerken bunlar canlanmıştı gözlerimde. Atatürk, 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldiğinde, onları karşılayan 100 Haymana atlısının arasında, kardeşi Hüseyin Ağa ile birlikte Mehmet Ağa’da yerini almış. Ve daha sonra da Haymana cephesinde verdiği maddi manevi destek ile ün salmış bir efe.

Cepheye gelen ekmeklerin yapımı için köyde üç fırın kurdurmuş, kadınlar elbirliği ile askere ekmek yetiştirmeye çalışırken, Hallaçlı Mehmet Ağa ormandan odunları fırınlara, ekmeği askerlere taşımış.

Cumhuriyetin 10. yıl törenlerine katılan 400 Haymana atlısı arasında yer almış ve onların azıklarını da yine o temin etmiştir.

Bu cumhuriyet aşığı, vatan sevdalısı adamın, harap halde kaderine bırakılmış konağını adımlarken, o yıllarda yaşananları, yapılan konuşmaları, yenilen yemekleri hayal etmeye çalıştım.Göz yaşlarını, sevinçleri, hayal kırıklıklarını, beklentileri, sevgiyi, nefreti hissetmeye çalıştım.

Buraya gelmeden hakkında yaptığım araştırmalarda, konağı ile ünlü bu kişi, aslında cumhuriyete katkıda bulunan, inşa etmek için uğraşan sevdalılardan biri. Konak da yakın tarih tanığı.

İkinci evliliğinden olan kızı Andaç, 1945 yılında doğduğunda, babası Mehmet Ağa 1944 yılında çoktan ölmüştür. İlk evliliğinden olan çocukları yaşamayıp ölünce, 7 yıl hiç evlenmiyor. Çocuğum yok ama adımı yaşatır diye yaptırdığı konakta, ikinci kez evlendiği kadından, çocuğunun doğup yaşadığını bilemeden ölüp gidiyor. Bu da konağın hikayesine ayrı bir hüzün katıyor benim nezdimde.

Konak 1923 yılında yapılmaya başlanmış. İsviçreli bir mimarın yaptığı planı, Rum ustalar inşa etmiş. Dünyada bir eşi, İsviçre’nin Alp dağlarında olan konak, 1929’da tamamlanmış. Elektrik ve su tesisatı daha o tarihlerde yapılmış. Monte edilen bir dinamo ile elektrik sağlanmış. Çatıya yerleştirilen büyük variller ile su yukarı pompalanıp, konağa dağıtılmış. Köylüler radyoyu ilk kez bu konakta dinlemiş.

Konağın yapımında kullanılan taşların, Hisarlıkaya Köyünden kağnılar ve develer ile getirildiği söyleniyor.

Gölbaşı’na bağlı Hallaçlı Mahallesi sınırlarında kalan konak 30 yıldır boş. Konağın varisi Andaç Atak, verdiği bir röportajda, “eskiden yazları gelip bir ay kalırdım. Babamı hiç tanıyamadım. Babamla annem radyoda çalan müzik eşliğinde burada dans ederlermiş. Son yıllarda akrabalar yaşıyordu konakta. 30 yıldır da boş” demiş.

Arazisi ile birlikte aslına uygun onarılıp, korunması için Ankara Büyükşehir Belediyesine hibe edilmiş. 18 Mart 1994 yılında Ankara Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tescillenmiş.

Yığma yapım tekniği, taş ve tuğla kullanılan konak, Erken Cumhuriyet Dönemi mimarisinin güzel bir örneğidir. Dikkat çeken kule bölümü, iki tam, iki de yarımkatı ile ( çatı ve bodrum da ) dört katlı bir bina.

Proje çalışmalarına başlayan yetkililer, Sivil Toplum Örgütleri, Meslek Odaları ve Üniversitelerle işbirliği yapılacağını ve aslına uygun onaracakları yapıyı başkentin sosyal ve kültür hayatına en kısa zamanda katmayı hedeflediklerini açıklamışlar. Gerçekleşmesini canı gönülden diliyor o tarihte konağı gezerken.
Buraya fotoğraf çekme meraklısı kişiler, mitosikletli gruplar ve bizim gibi gezginler uğruyor.
Benim geldiğim tarihte bahçe kapısı kilitli ve bina harap haldeydi ancak Büyükşehir sözünü tutmuş ve Nisan 2023 de restorasyon çalışmasına başlanmış.
Sitelerine girip baktığımda çok mutlu oldum ve birkaç fotoğrafı da indirdim yeni halini görün diye.
Henüz çalışma devam ediyor ama biter bitmez gezmek için tekrar uğrayacağım, yeni hali ile müjdeyi buradan vereceğim.

Devamını Oku