24.Ocak.2025 23:49, I Güncelleme:24 Ocak 2025 23:49
ERDOĞAN DEMİR-MEHMET AYTAÇ-KEŞAN
24 Ocak 1993 günü evinin önündeki aracına bomba yerleştirilerek katledilen Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) üyesi, araştırmacı gazeteci yazar Uğur Mumcu ile ADD Kurucu Genel Başkanı, Hukuk Profesörü, 1961 Anayasasının mimarı Muammer Aksoy ’un 31 Ocak 1990 tarihinde evinin önünde kurşunlanarak katledilişlerinin yıldönümleri ve onlarla birlikte ülkemizde demokrasinin yerleşmesi, geliştirilmesi ve kökleşmesi uğruna ölümü pahasına uğraş veren demokrasi şehitleri için dün Keşan’da anma programı düzenlendi.
Uğur Mumcu Caddesinde saat 12.30’da Uğur Mumcu Anıtı önünde Berna Adalılar’ın sunumunda gerçekleştirilen programa, ADD Keşan Şubesi Başkanı Yusuf Kılıç, Keşan Belediye Başkanı Op.Dr. Mehmet Özcan, Keşan Belediye Başkan Yardımcısı Bilgin Atlı, CHP Keşan İlçe Başkanı Anıl Çakır, Vatan Partisi Keşan İlçe Başkanı Çetin Alabak, Sol Parti Keşan İlçe Başkanı Ali Erol Durmaz, CHP Keşan İlçe Yönetim Kurulu üyeleri, belediye meclisi üyeleri, ADD Keşan yöneticileri, bazı mahalle muhtarları ile kalabalık bir vatandaş topluluğu katıldı.
Program, Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve tüm şehitlerimiz ile Bolu’da meydana gelen yangın faciasında hayatını kaybeden vatandaşlar için saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı.
Ardından Avukat Baturay Ulu, Uğur Mumcu ile ilgili konuşmasını gerçekleştirdi.
Ulu konuşmasında şunları söyledi: “Değerli demokrasi dostları, Takvim yine o günü gösteriyor. Ankara’nın adı gibi karlı sokağında soğuk bir Pazar sabahı… Etraf sessiz, henüz kimseler yok. Yalnızca O’nun karlar üzerinde yürüyüşü bozuyor sessizliği… Aniden hain bir tuzağın namert ve yıkıcı harareti sarıyor sokağın dört bir yanını… Ardından göğe yükselen ağıtlar, karanfiller saçılıyor etrafa, omuz veriyor;omuz omuza mücadele ettiği on binler…
Takvimler 24 Ocak 1993’ü gösterdiğinde işte böyle kara bir gündü. 32 yıl önce bugün büyük fikir insanı gazeteci, yazar ve hukukçu Uğur Mumcu hayattan koparıldı. “Bu olayı aydınlatmak şeref borcumuzdur” diyenler unuttu, “devlet isterse bu işi çözer” diyenler unuttu ama halkı O’nu hiç unutmadı. O’nu bu Dünya’da susturmaya çalışan gafiller emeline ulaşamadı. Bilakis özgür ve cesur sesi hala gök kubbemizde çınlıyor: “Ben Atatürkçüyüm, ben cumhuriyetçiyim, ben laikim, ben anti-emperyalistim, ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım, ben insan hakları savunucusuyum, ben terörün karşısındayım; ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım! Öyleyse vurun, parçalayın. Her parçamdan benim gibiler, beni aşacaklar doğacaktır.”
Uğur Mumcu yaşamını eşit yurttaşlığa ve hukukun üstünlüğüne dayanan, vatandaşların hakça bölüşüp kardeşçe yaşadığı bir Türkiye idealine adamıştır. Bu adanmışlık, doğruları her koşulda, bedeli her ne olursa olsun cesurca ve dimdik bir duruşla söylemeyi gerektiriyordu. O’na göre insan, haksızlıklar karşısında “mezar taşları gibi” susmamalıydı. Mumcu, sözünün arkasında duranlardandı. Kaleminin kağıda ilk dokunuşundan, daktilosunun son harfi vuruşuna kadar, gözünün gördüğünü, kulağının duyduğunu yazdı korkusuzca. Her şeyden önce halkı insanca, barış içinde yaşasın diye; laiklikten yana, anti-emperyalizmden yana, Cumhuriyetten yana, Atatürk ilkelerinden yana yazdı.
Bugün eğer hukuksuzluk dört yanımızı sarmışsa, adaletin terazisi şaşmışsa, demokrasiye, eşitliğe ve liyakate hasretsek eğer, Uğur Mumcu’nun sözlerine kulak vermeliyiz demektir. Suskunluk sarmalı içerisinde kaybolmuşsak Uğur Mumcu’yu hatırlamalı ve O’ndan güç almalıyız.
O bize, toplumsal ilerlemenin ancak ve ancak hukuk ve adaletle sağlanabileceğini; bunun için de hepimize düşen görevler olduğunu hatırlatırken aynı zamanda toplumun bu görevleri içselleştirmesi gerektiğine de vurgu yapmaktadır.Şöyle diyorduüstad: Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız. Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci, özgürlüğün de, demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline bir tek taş bile konmuş olamaz. Hiç şüphe yok ki yarınlarımızı; milletçe bu sorumluluğune ölçüde özümsediğimizbelirleyecektir.
Selam olsun Cumhuriyetin eli kalemli muhafızlarına ! Selam olsun Uğur Mumcu’ya, selam olsun Bahriye Üçok’a, selam olsun Muammer Aksoy ve Ahmet Taner Kışlalı’ya! Sizleri fikrimizin tüm derinliği ile idrak ediyoruz. Cesaretiniz ilhamımızdır, fikirleriniz rehberimiz. Hukuksuzluğa, adaletsizliğe ve her türlü karanlığa açtığınız bayrak dimdik ayakta, dalgalanmaktadır. Bizler bu bayrağın altında, tüm kalbimizle; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür yurttaşlar olarak Cumhuriyet’in savunucusu olacağımıza söz veriyoruz. Ruhunuz şad olsun.”
Ulu’nun konuşmasının ardından Avukat Kubilay Öztürk de bir konuşma yaparak Uğur Mumcu’yu andı.
Öztürk’te konuşmasında şunları söyledi: “Hain, korkak, alçak, acımasız bir saldırıyla o kara günde kaybettiğimiz çok değerli aydınımız Uğur Mumcu’yu anmak için bugün burada toplanan pek kıymetli misafirlerimiz sizleri saygıyla selamlıyorum. Uğur Mumcu’nun kıymetini çok iyi anladığımız günlerden geçmekteyiz. O kadar ileri görüşlüydü ki, daha o günlerden bu günleri sözleriyle aydınlatıp, bizlere gelecek nesiller ışık tuttu.
24 Ocak 1993 Ardından nice uğurlar olsun şarkılarının söylendiği, yiğidim aslanım burada yatıyor diye gözyaşlarının döküldüğü gün… İşte bugün Türkiye tarihinde karanlık bir gün… Uğur Mumcu, duruşuyla, yazışıyla, uğraşıyla gündem yaratan, çığır açan bir gazeteciydi. Öyle bir gazeteciydi ki, sermayenin satılık kalemlerine inat, yaşamı pahasına halkın kurşun kalemi olmayı tercih eden bir adamdı. Hayatının her döneminde, cumhuriyetin kuruluş felsefesine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerine, çağdaş demokrasi ve hukuk devletine sonuna kadar bağlılığını sürdürdü. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu coğrafya içerisinde, varlığını sürdürebilmesinin üniter yapı, ulus devlet modeli, laik yaşam biçimi ile olabileceğinin bilincindeydi.
Mumcu, Cumhuriyet Gazetesinde günlük köşe yazılarını yazmaya başladığında tarih 1975 yılıydı. 12 martı da, askeri mahkemeleri de, cezaevini de gördü. Yaşadıklarının hesabını sormak için eline silahı değil kalemi aldı! işte o kalem zaman içerisinde gösterecekti ki, nice silahı korkutacaktı.
Cumhuriyetin tasfiyesine yönelik, etnik bölücülük ve siyasal dincilik temelli girişimlerin en başından beri karşısında durdu. Nice emeklerle, uzun araştırmalarıyla elde ettiği çalışmalar; her ne kadar birbirinden bağımsız gibi duran bu iki akımın finansörleri ile akıl hocalarının arka planda gizlenmiş yöneticilerinin aynı olduğu sonucuna götürdü. Kamu kaynaklarını sömürenlere, cumhuriyetin binbir emekle yarattığı değerleri hiçe sayanlara, ülkenin doğal güzelliklerini yağmalayanlara, din tacirlerine, hayali ihracatçılara karşı belgeleriyle, kanıtlarıyla tek başına bir ordu gibi savaş verdi.
Böyle bir insan elbette, halk üzerinde çok etkili olmuştur. Kamuoyu yaratan bu edimleri, süreç içerisinde tahmin edilemeyecek ölçülerde çok hasım kazandırdı. Hukuk ve yasa dışı iş yapmayı, haksız kazanç elde etmeyi, vurgunculuğu, hortumculuğu meslek edinmiş kişi ve örgütlerin ilk hedefi haline gelmesinin nedeni, Mumcu’nun yaptıkları, yazdıklarıdır…
Bir yazısında, “Geçmiş cinayetleri kolaylıkla unutan bir toplum, bundan sonra dökülecek kanların da sorumluğuna ortak oluyor demektir.” diyordu…
Ulus devlet, üniter yapıya dayalı laik, demokratik, çağdaş toplum, özgür bireylerden oluşan bir modeli tasfiye etmek için, İslam dünyası için Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş değerlerini model olmaktan çıkarmak isteyen geniş bir konsorsiyum için bu değerlerin savunucusu Mumcu’nun kaleminin kırılması, sesinin kesilmesinin zamanı gelmişti… 1990’lı yıllarda, hain suikastların hedefi olan aydınların, bilim insanlarının ortak özelliği etnik bölücülük ve siyasal dincilik karşıtı kararlı bir tavır almaları ve komuoyunu bu konuda etkileyebiliyor olmalarıdır.
Uğur Mumcu katledilmeden yirmi yıl kadar önce, “bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak. Ey halkım, Unutma bizi!..” demişti.
Uğur Mumcu öyle bir adamdı ki teröre terör, teröriste de korkmadan terörist derdi. Birilerinin hak savaşçısı muamelesi yaptığı binlerce vatanperver evladın kanı eline bulaşmış bebek katili terör örgütünün uyuşturucu bağlantılarını korkmadan ortaya çıkaran gerçek bir vatanseverdi Uğur Mumcu.
O dönemde, katledilenlere yönelik bombalar, kurşunlar, her ne kadar bu değerli insanların şahsına yönelik olsa da, ülkeyi, ulus bütünlüğünü ve cumhuriyet modelini hedef almıştı. Maalesef ki, Uğur Mumcu da bu hain kampanyanın en önemli hedeflerinden biri olarak seçilmişti. Uğur Mumcu’nun uğruna yaşamını verdiği değerler, hepimizin ortak değeridir. Onurlu kalem, namuslu aydın, seçkin hukukçu Mumcu’yu saygı ve özlemle anarken, mücadelesine kaldığı yerden devam edeceğimizi namus sözümüz olduğunu bildiririz.
Son olarak Uğur Mumcu’nun şu sözleriyle konuşmamı sonlandırmak istiyorum. “Ben Atatürkçüyüm…. Ben, cumhuriyetçiyim… Ben lâikim… Ben antiemperyalistim… Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım… Ben insan hakları savunucuyum… Ben, terörün karşısındayım… Ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır.”
Konuşmaların ardından anma programına katılanlar Soner Velioğlu yönetiminde “Uğurlar Olsun” ve “Ankara’nın Taşına Bak” türküleri katılanlar tarafından hep birlikte seslendirildi. Program Uğur Mumcu anıtına karanfil bırakılması ile son buldu.
AVRUPA
1 gün önceAVRUPA
1 gün önceAVRUPA
2 gün önceAVRUPA
2 gün önceASAYİŞ
5 gün önceASAYİŞ
5 gün önceGENEL
5 gün önce