15.Ekim.2024 18:06, I Güncelleme:15 Ekim 2024 18:43
Merhaba sevgili okuyucularım, bugün sizlerle ana baba olma hakkında konuşmak istiyorum.
Her insan, erişkin yaşlara geldiğinde ana-baba olabilir.
Ana baba olmak hem zor hem de yüce bir görevdir aslında. Hele anne olmak zorun zorudur. Bedeninde taşıdığın canından canın dünyaya gelişiyle, birçok sorumlulukları da beraberinde getirir. Bunun bilincinde olmak, insanlığın göstergesidir. Bu niteliğe sahip olan kadınlar toplumun da sağlıklı olmasına katkı sağlar.
Şunu biliyoruz ki, yalnızca doğurup bir kenara bırakmak ana babalık değildir. Zaten bu kadar kolay olamaz, olmamalı da… Sorumluluk bilinci oluşan insanlar, kültürel yapılarıyla, vicdan ve davranışlarıyla toplumda kendilerini gösterir ve bu insanlar kendilerini bilirler. Diğer taraftan bu bilinci gelişmeyen insanlar kendi duygularına göre davranır. Onların rehberleri kendi nefisleridir. O yüzden kimilerine göre ana baba olmak için sorumluluk gerektirmez. Bunlar birey olarak görmedikleri evlatlarına bir nesne gibi davranırlar. Sıcak bir tebessümle ailenin varlığını ve güvenini hissetmesi gereken çocuk, unutulmuş bir eşya gibi hatırlanmayı bekler.
Hayatta kendini bilen insanlar çocukları dünyaya geldiğinde hayatla ilgili endişeleri karşısında durumları elverdiğince yapması gereken her şeyi yaparlar. Hatta birçoğumuz çocuk sahibi olduğumuzda birden hayat planımızın değiştiğini fark ederiz
Tüm planlar bu küçücük varlığa göre yapılır. Evet dünyanın merkezi çocuklarımız olur. Aman kimse üzmesin diye etraflarında pervane oluruz. Laf söz söyleyene aslan kesilir, koruruz kollarız bir şey olmasın diye.
Olunca da kendimizi yargılarız; nerede yanlış yaptık diye. Yerine getiremediğimiz şeyler için utanç duyarız. Evlat bu ya; canının parçası dolayısıyla yapılması gerekenler daha fazlasıyla yapılmalıdır.
Bizlerin görevi dünyaya gelmesine vesile olduğumuz çocuklarımıza sahip çıkmaktır. Ben anne isem, ben baba isem benim görevim bana emanet edilen varlığı koruyup, kollayıp, yetiştirmek hayata hazırlamak değil midir?
Bizim duyduğumuz endişeyi zerre kadar duymayan aileleri gördükçe tıkanıp kalıyor insan.
Evlatlarınızı tehlikeye atarken hiç ana baba duygunuzu sorguladınızmı?
Hakikaten hak ediyor musunuz anne baba olmayı?
Siz nasıl bir insansınız?
Nasıl ana, babasınız?
Doğadaki bütün varlıklar yavrusuna sahip çıkarken siz neredesiniz?
Hangi güçle yaratanın verdiği canı, üstelik evladının canını tehlike atabiliyorsunuz?
İnsan sorgulamalı, önce kendini; ne yapıyorum diye, nasıl bir insanım diye. Hem kendi hakkını hem de başkalarının hakkını bilmelidir. Vicdanını her zaman sorgulamalıdır. Sorumluluklarını bilerek hareket etmeli, yerine getirmelidir. Hayatın bir maddiyat olmadığını, maneviyatın da olması gerektiğini, hepsinin bir denge içerisinde yürütüleceğini bilmelidir. Her şeyin yerini madde almamalıdır.
Çoğumuzun tapınağı olan para tüm duygularımızın yerine geçmiş vaziyette. Paranın gücü, nefsin gücü her şeyi öteleyebiliyor. Maddi olarak hiçbir bedel ödenmeyen sevgi ise, kimsesiz ve garip kalmış durumda. Her topluma, her dile hitap eden sevgi eksikliğinden dolayı, kişiler duygularını yitirmiş ve kalibresi bozuk bir hale gelmiştir.
Toplumda bu dejenerasyonu oluşturan aileler bütünlüğü değil midir?
Mikro da oluşan bir sorun makroda da oluşmaz mı?
Asıl meseleyi ailelerden, hatta aileleri oluşturan bireylerden çözmek gerekmez mi?
Kanserleşmiş duygular, hatta duygusuzluklar nefsin direksiyonunda her şeyi yönetiyor olması, bizi daha da tehlikeye atmaz mı?
Vuran kıran yok, eden hastalıklı bedenler anne baba olmamalıdır, bu kişiler ilkel duygularıyla insanlığa hizmet edemezler. Dürtüleri ile hareket eden insanlar da sorumluluk sahibi olamazlar.
Hakikaten öncelikle insan olmak için çabalamamız lazım. Günden güne çukura düşerken, tüm toplum bilimciler, tüm eğitimciler tüm sivil toplum kuruluşları, herkes! Herkes! acilen çalışmalar yapmalıdır. Eğitim-öğretim programlarında öncelikle konu’’ insan olmak’’ olmalıdır.
İnsan nasıl olunur?
Sevgi nedir?
Saygı nedir?
Vicdan nedir? öncelikle öğretilmelidir.
Sorumluluk nedir?
Hak nedir?
Hak yemek nedir?
Bunların hepsi tek tek bilinmelidir. Hayatın matematiği öğretilmelidir. Biliyoruz ki eğitim ve öğretimin sıradanlaşması bu toplumunda yok edilmesine neden olur.
Anadolu halkının, nice emek verdiği toprakları çok kıymetlidir. Bu değerler yabana atılmamalıdır. Kültürümüze değerlerimize sahip çıkılmalıdır. İnsanlığa katkı sağlayabilecek ne varsa yapılmalıdır. Sahip çıkmadıklarımız, görmezden geldiklerimiz, çeşitli olaylarla tekrar karşımıza çıkabiliyor. Bu olaylar karşısında hayatı okuyarak, artık daha bilinçli daha ne yaptığını bilen insanlar olmamız gerekir. Sorunları çözüm odaklı halletmek doğrusudur. Yerden akan suyun silerek temizlenmesi boşuna zaman ve para harcamış olmaktadır. Şayet, akan yeri bulup, onararak sorunu çözersek; ondan sonra da karşımıza çıkar tüm sorunlar, sorun olmaktan çıkar. Mesela ağlayan çocuğa emzik vermek yerine acıkmış olabileceğini düşünmek daha doğru yaklaşımdır. Sivrisinekleri öldürmek yerine bataklığı kurutmak temizlemek şeklinde örnekler verebiliriz. Olayın başında iyi değerlendirme yapıp çözüm odaklı olmak her zaman bizi doğruya götürür. Bu yaklaşım bize hem maddi hem de zaman olarak kazanç sağlar. Bizlerin bundan sonra doğru davranışlarla kendinize toplumumuza katkı sağlayacağımızı unutmamalıyız. Bu nedenle bizler görevlerimizi hatırlamak durumundayız. Öncelikle ailede tüm bireylerin birbirlerine karşı saygılı, sevgi dolu ve iletişim halinde olmalılar. İnsani duygularımız her zaman kontrollü bir şekilde bizi mücadelelerini yapmalıdır. Vicdan her yanlışımızda bize seslenmelidir. Kılına zarar gelmesin dediğimiz evlatlarımız bizim desteklerimizle hayata tutunabilmelidirler. Onlar bize, biz onlara güven dağı olmalı; sevgimiz onları sarıp sarmalamalıdır. Sağlam karakterde bireyler olmaları sağlanmalıdır. Ne istediğini bilen, hedefine odaklanan çalışkan vicdanlı kocaman yürekli insan olmalıdırlar.
Tüm bunların oluşabilmesi için bizlerin de sağlam anne baba olmamız gerekmez mi?
Bizler uçurumun kenarında durduğumuzda yanımızda, yakınımızda kim varsa savrularak yok olmaz mı?
Hayat bu kadar ucuz mu?
Olmamalı değil mi?
Sevgiyle kalın.
Selma Erdel
EKONOMİ
4 saat önceBİLİM & TEKNOLOJİ
5 saat önceGENEL
14 saat önceDOĞA
14 saat önceGENEL
14 saat önceEKONOMİ
14 saat önceYAŞAM
15 saat önce
Maalesef ki toplumun kanayan yarası haline geldi çocuklarımız. Dili bozuk,ruhu yaralı, öfkeli, saldırgan,istikbali kayıp çocuklar. Kaleminize sağlık. Sık sık hatırda tutulması gereken bir konuyu irdelemişsiniz. Sevgilerimle…