“İsrail’in Lübnan’dan sonraki hedefi Türkiye olacak”diyenler ya Türkiye’yi ya da Lübnan’ı bilmiyorlar. Tarih sayfalarından Lübnan’da neler olup bitti.
Şimdi kısaca Lübnan’ı ve Lübnan’ın yakın tarihini anlatmaya çalışalım.
Lübnan.
Yüzölçümü: 10.400 km2Nüfusu: 7 Milyon (Yaklaşık)
Lübnan, Ortadoğu bataklığında açan bir çiçekti bir zamanlar. Ortadoğu’nun İsviçresiydi… Beyrut ise, Ortadoğu’nun Paris’i…
Antik Fenike Uygarlığının doğduğu topraklar olan Lübnan tarihin her dönemine şahit olmuş 12 bin yıldır üzerinde yerleşilen bir ülke.
Ve Lübnan’a ismini veren Lübnan Dağı.
Lübnan’a hakim olmak, kuzeyden güneye 170 km uzanan karlarla ve sedir ağaçlarıyla kaplı Lübnan Dağı’na sahip olmaktır.
Osmanlı da Lübnan’ı Lübnan Dağından ayırmamış, burayı Lübnan Dağı Emirliği olarak özerk bir yönetim altında bırakmıştır.
Her ne kadar Osmanlı vasalı olarak özgür bir ülke olsa da Lübnan da ilk karışıklıklar yine bu döneminde başladı.
1860’ta Dürziler, Marunilere karşı katliama giriştiler, bu katliam kısa sürede Suriye’ye de sıçradı ve Fransa’nın askeri müdahalesi ile kontrol altına alınabildi.
Osmanlı Torunları(!) burada mı acaba? Okuyunca şaşırmışlardır.
Sene 1860 ve bir Osmanlı Vilayetinde çıkan karışıklık dış güçlerin müdahalesi ile yatıştırılıyor.
Osmanlıya gerçekten özlem duymakta ne kadar haklısınız(!).
Bu arada Fransız Müdahalesinden bahsetmişken, 2. Abdülhamid Döneminde de yaşanan bir yerel hadiseden ötürü, ABD Beyrut Limanına savaş gemisi gönderip Beyrut’a el koymuştu.
Ne muhteşem bir Osmanlı değil mi?
Neyse, dönelim 1860’a.
Dürzilerin Marunilere karşı katliama girişmesi ve Fransa’nın askeri müdahalesi sonrası Lübnan’ın statüsü değiştirildi ve Lübnan Dağı Mutasarrıflığı teşkil edildi. (1861)
Lübnan artık Maruni (Hristiyan) bir vali (Mutasarrıf) tarafından yönetilecekti.
Lübnan’ın bu yeni statüsü günümüzde de devam eden Lübnan’daki Confessionalist sistemin doğuşu olmuştu.
Bu tarihten itibaren de Lübnan her ne kadar siyasi olarak Osmanlı Toprağı olarak kabul görse de sürekli dış müdahalelere maruz kaldı.
Lübnan’ın bu yeni statüsü günümüzde de devam eden Lübnan’daki Confessionalist sistemin doğuşu olmuştu.
Bu tarihten itibaren de Lübnan her ne kadar siyasi olarak Osmanlı Toprağı olarak kabul görse de sürekli dış müdahalelere maruz kaldı.
Takip eden süreçte ve akabinde gelişen 1. Dünya Savaşı sonrasında fiili olarak Avrupalılar tarafından yönetilen Lübnan, Fransız Mandası altına girdi. (1920)
Fransız Mandası altında teşkil edilen “Greater Lebanon” (Büyük Lübnan) bugünkü Lübnan’ın coğrafi sınırları oldu.
Dürzilerin Marunilere karşı katliama girişmesi ve Fransa’nın askeri müdahalesi sonrası Lübnan’ın statüsü değiştirildi ve Lübnan Dağı Mutasarrıflığı teşkil edildi. (1861) Lübnan artık Maruni (Hristiyan) bir vali (Mutasarrıf) tarafından yönetilecekti.
Takip eden süreçte ve akabinde gelişen 1. Dünya Savaşı sonrasında fiili olarak Avrupalılar tarafından yönetilen Lübnan, Fransız Mandası altına girdi. (1920)
Fransız Mandası altında teşkil edilen “Greater Lebanon” (Büyük Lübnan) bugünkü Lübnan’ın coğrafi sınırları oldu.
2. Dünya Savaşı yıllarında Almanya’nın Fransa’yı işgal etmesi ile birlikte, Lübnan’da da Fransız Mandasından kurtulma hareketi başladı ve 1943 yılında Lübnan bağımsızlığını ilan etti. Lübnan’daki etnik ve dini gruplar Mithaq al Watani (Milli Pakt) bildirisi altında birleştiler.
Bu Confessionalist sistem Devletin her idari katında geçerli olacaktı.
Lübnan’ın başkenti Beyrut ise bu dönemde bölgesel bir finans ve ticaret merkezi haline gelmiş, barış ve huzurun gelmesi ile “Ortadoğu’nun Paris’i” ünvanını almıştı.
Ne var ki Lübnan’ın ve Beyrut’un bu güzel günleri çok kısa sürecekti…
1948… Sonun Başlangıcı…
1948’de İsrail’in kurulması ile birlikte Lübnan çok büyük bir hata yaptı ve 100 bin kişilik ilk Filistinli Mülteci Dalgasının ülkelerine girmesine göz yumdu.
1948-1968 yılları arasında toplam 200 bin Filistinli Mülteci Lübnan’a geldi.
60’ların sonuna kadar etnik ve mezhepsel çeşitlilik Lübnan için bir sorun teşkil etmiyordu. Lübnanlılar için önemli olan etnik kimlik yahut mezhep değil, üst kimlik olan Lübnanlılık‘tı…
1967’deki 6 gün savaşından sonra çok daha fazla Filistinli Lübnan’a gelmeye başladı.
Her gün binlerce Filistinli geliyordu.
Gelenler çoğu Sünni Arap’tı. Lübnanlılar #ensar olmuştu, gelenler #muhacir…
1943-Mithaq al Watani Ruhu kaybolmaya başlamıştı.
Filistin’den gelen Sünni Araplar demografik dengeyi değiştirmeye başlamıştı.
Lübnan yönetiminde etkili söz sahibi olmak isteyen Sünni Müslümanlar, Filistinli Mültecileri de kendi etnik/mezhep kimliğine katarak ülkedeki diğer etnik grupları tehdit etmeye başladılar. Tabi diğerleri de boş durmadı.
Ve 1970 yılına gelindiğinde “Kara Eylül” olayları ile Ürdün‘den kovulan yüzbinlerce #Filistinlimülteci akın akın Lübnan’a yerleştiler.
Birkaç yıl içinde Lübnan‘a yerleşen Filistinli mülteci sayısı 1.5 milyona ulaşmıştı.
Filistinli mülteciler artık #Lübnan nüfusunun 3’te 1’ini oluşturuyorlardı. Barış ve huzur içindeki bir ülkenin demografisi değişmişti. Aslında Lübnan halkı bu duruma büyük tepki gösteriyordu. Mültecileri istemiyorlardı.
Halk mültecileri istemezken, ülkenin dini grupları “onlar bizim ümmet kardeşimiz” diyerek halkı etki altına alıyordu, ülkedeki hümanist aydınlar ise batıdan ve İsrail‘den aldıkları fonlar ile mülteci lehine konferanslar verip yazılar yazarak mülteci güzellemeleri yaptılar.
Değişen demografi sorunları da beraberinde getirdi. Mültecilerden önce Müslüman-Hristiyan nüfusu dengede olan ülkede Müslümanlar çoğunluk haline gelmişlerdi.
Kaçınılmaz olarak dini çatışmalar başladı Bu dini çatışmalar, uzun yıllar sürecek olan Lübnan İç Savaşı’na dönüştü.
İç savaş ile birlikte ülkenin güneyi İsrail tarafından, kalan kısmı ise #Lübnan hükümetinin çağrısı ile #Suriye tarafından işgal edildi.
Ülkede tam bir kaos hakimdi.
Hristiyan, Sünni, Şii militan gruplar, bunların dışında Filistin Kurtuluş Örgütü ve diğer Filistinli gruplar, Komünist militan gruplar, Baasçı militan gruplar, Dürzi militanlar…
Her biri bir silahlı güç…
Öte yanda İsrail ve Suriye ordusu…
Barış ve huzurun şehri, Ortadoğu’nun Paris’i #Beyrut tam bir harabe şehre dönmüştü…
Ve 1970 yılına gelindiğinde “Kara Eylül” olayları ile Ürdün‘den kovulan yüzbinlerce Filistinlimülteci akın akın Lübnan’a yerleştiler.
Birkaç yıl içinde Lübnan‘a yerleşen Filistinli mülteci sayısı 1.5 milyona ulaşmıştı.
1975-1990 yılları arasında süren bu iç savaş neticesinde 300 bin kişi hayatını kaybetti, bir o kadarı da yaralandı ve 1 milyondan fazla insan Lübnan‘ı terk etmek zorunda kaldı.
1990’dan bugüne değin hala belini doğrultamayan Lübnan, 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı ile birlikte 2. kez mülteci istilasına uğradı.
Suriye iç savaşı ile birlikte Lübnan 1.5 milyon civarında mülteciden oluşan yeni bir demografik işgal ile karşı karşıya kaldı.
70’lerin başından itibaren kaybolan Devlet Otoritesi, 80’lerden itibaren Hizbullah’ın ayrı bir güç olarak yapılanmasına sebep oldu. Hizbullah 90’lardan itibaren Lübnan siyasetinde de sahne almaya başladı. Her ne kadar Lübnan halkının çoğunun desteğini almıyor olsa da Hizbullah bugün silahlı kanadı sayesinde Lübnan’da hakim güç durumunda.
“Lübnan’dan sonra hedef Türkiye, İsrail Türkiye’yi işgal edecek” diyenler. İşte Lübnan böyle bir ülke. 📌Lübnan’da bir devlet yok, devlet otoritesi yok. 📌Terör örgütleri ülkeye hakim ve istediklerini yapıyor.
Türkiye’yi Lübnan’la ya da ortadoğudaki herhangi bir ülkeyle bir mi tutuyorsunuz?
Şayet böyle ise Türkiye’yi 22 yıldır kim yönetiyorsa bunun sorumlusu odur.