27.Nisan.2024 22:58, I Güncelleme:27 Nisan 2024 22:58
Çocukken bir merdiven altı, iki evin arasındaki boşluk, bahçe duvarının yanı, büyük bir ağacın gövdesi hayali oyunlarımızın mekanı oluverirdi.
Kömürlüğün çatısı, verandanın altındaki boşluk hem kedilerin hem bizim oyun ve saklanma alanımız olurdu. Minik minik evler, sırt sırta vermiş odalar. Penceresinden içeriyi görebildiğimiz komşu evleri.
Önü sardunyalı, biraz yüksek pencereli evlerin bile çok başka gözüktüğü o çocukluk yılları. Çoğunlukla birbirine çıkan, bazı yerlerde merdivenle birbirine bağlanan dar sokalar. O sokaklarda evlerin gölgesinde oynanan oyunlar.
Horoz ötüşü, köpek havlamaları, kedi kavgaları çocuk seslerine, çocuk sesleri satıcıların seslerine karışırdı. Sadece evlerin değil bahçelerin duvarları da yaslanırdı birbirlerine. Hatta meyve ağaçlarının birbirine sarılmış kolları, hangisi hangi evin belli olmayan dalları yüzünden kavgalar çıkardı.
Domino taşı gibi dizili evlerden taşan türküler ile öylesine canlıydı ki mahalleler. Ve güvenli.
“Neşeeee hadi artık gelmiyor musun? Bizim bahçede oyuna başlıyoruz.”
“Annem iş bitmeden bırakmıyor, siz gidin başlayın ben sonra gelirim.” Gülizar ve Türkan ile koşarak bahçeye indiler. Kürtlerin kızı da gelmişti kardeşiyle, Sarı Emine’nin torunu da. Pek mızıkçıydı bu kız gelmese daha iyiydi. En çok Neşe ile Gülizar’ı severdi. Gülizar esmer tombul bir kızdı, Neşe kırılacak gibi duran zayıf, sessiz nahif bir kız. Bugün bahçeyi bölecek, her birine bir ev sayılacak, bebeklerini alıp komşuculuk oynayacaklardı. Evden getirdikleri malzemeler ile yemekler yapacak, birbirlerine ikram edeceklerdi. Hava ip atlamak ya da saklambaç için çok sıcaktı. Akşam üstü oynarlardı onları da.
O toprak bahçeyi süpürmek, sıcacık toprağa yalın ayak basmak…Ne güzeldi…İçimi çektim yıkık evlere bakarken.
Bugün Ulus’ta Anafartalar Caddesi İle Denizciler Caddesi arasında kalan, tarihi Şengül Hamamı’nın da bulunduğu, şimdiki adı İstiklal Mahallesi olan Yahudi mahallesini geziyorum. Anılarım canlandı. İstanbul’un bir zamanlar gecekondu mahallesi olan, şimdilerde rantçılarının ağzını sulandıran Okmeydanı’nda ki sokaklarımıza benziyordu sokaklar.
Her an bir köşeden, bir komşu, bir ağaç, bir oyun arkadaşım fırlayacakmış gibi heyecanla gezindim. Kedilerin sesi aynı, küçük kapılar ve pencereler aynı, sırt sırta vermiş zorlukla ayakta duran evler de benzerdi. Elbette buralar biraz konak tarzıydı ama samimi havası bizim mahalle gibiydi. Çocuklar böyle mahallelerde yetişmeli.
Virane olmuş her yer. Hala yaşayanlar varmış. Birçok ev oda oda kiraya verildiği için birkaç aileyi barındırıyormuş. Keşke restore edilse de bu tarihi mahalle ve evler kent hayatına katılsa yeniden diye düşündüm. Tabi ki aslına uygun olarak. Hamamönü gibi tektipleştirilmeden.
Mahalle sakini Vahide hanım anlattı mahalleyi bize. 28 yıl olmuş Şengül Hamamı’nda çalışıyormuş. Doğma büyüme buralıymış. Burada gelin olmuş, çocuklarını burada büyütmüş. 30’lardan sonra Yahudiler yerini Türklere bırakmaya başlamış. 70’de geldiklerinde sadece iki Yahudi komşuları varmış, onlarda ölünce kimse kalmamış mahallede ama adı Yahudi Mahallesi olarak kalmış. Sinagogları hala burada, özel günlerde açılıp ayinlere ev sahipliği yapıyormuş, sene de bir kaç kere.
“Sadece kendi cemaatlerine açık olduğu için içini bizler hiç görmedik.” diyor Vahide Hanım. “Bugünler de pek revaçta, gruplar gelip mahalleyi geziyorlar, hatta Turizm Bakanı yeni uğradı mahalleye, projeleri olduğunu, söyledi.”
Doğrusu sevindim duyduklarıma. Bu kadar merkezi bir yerin kent kültürüne yeniden katılması yerinde bir hareket olur. Özellikle tarihi dokusu korunarak. Eskiden sanatçılar, kalbur üstü insanlar otururmuş mahallede. Biraz araştırınca ben de şu bilgilere ulaştım.
Mahalleye adını veren Musevi vatandaşların varlıkları M.Ö 1. yüzyıla kadar dayanmakta. Babil göçleri sırasında gelen Yahudilere 1492’de İspanya ve 1947’de Portekiz’den Osmanlı topraklarına göç eden Sefarad Yahudileri ekleniyor.
Osmanlı Dönemi’nde diğer birçok Osmanlı şehri gibi Ermeni, Rum ve Yahudi gibi Gayrimüslümlerin bir arada olduğu, sinagog ve mescitlerin birbirine yakın mesafelerde bulunduğu, çok kültürlü bir mahalle profili var burada.
Mahallenin mimari yapısı da çok önemli. Genellikle konut olarak geç Osmanlı dönemi özellikleri barındırıyor. Evler tek ya da iki katlı, iç sofalı ve cumbalı tasarlanmış. Ahşap tavan, dıştan kırma çatı ile örtü sistemi oluşturulmuş. Ana malzeme taş, tuğla, kerpiç ve ahşap.
Ankara’nın önemli bir kültür mirasıdır bu mahalle. Sokak dokusu ve elemanları, geleneksel konutları, Sinagog, Cami ve Mescit gibi anıtsal yapıları, hamamı ile dönemin sosyal, kültürel ve fiziksel özelliklerini yansıtır. Bu kayıp tarihin bir an önce sahip çıkılarak korunmaya alınması gerekli.
Bugün kaybolmuş çerçici esnaflığı, attarlık esnaflığı, billurculuk, yaymacılık ve duhacı esnaflığı gibi çeşitli işlerle meşgul olan Yahudiler, 1916 yılındaki büyük yangından da etkilenmişler.
Halen faaliyet gösteren Şengül Hamamı’nda mahalle düğünleri, milli ve dini bayram kutlamaları yapılan cıvıl cıvıl bir yermiş. Mahallede bir gece Yasef Ruso’nun evinde kalan Atatürk mahallede kalanların en ünlüsü. Abisini görmeye gelen Makbule Hanım da burada misafir edilmiş. Bir dönem burada yaşamışlar arasında Sabri Çağlayangil, Ali Çetinkaya, Tunalı Hilmi, Eyüp Sabri Tuncerler gibi birçok önemli isim bulunmakta.
Gündüzleri bir itriyatçıda çalışan, geceleri Bomonti Gazinosunda sahne alan şarkıcı Dario Moreno da bu mahallede iki yıl yaşamış. Belgeselde iki günlüğüne geldiğim Ankara’da iki yıl yaşadım diyor.
Belgeselin adı “Hermana”. bir dönem orada yaşamış Musevi vatandaşlarla röportajlar, sözlü tarih ve onların sunduğu fotoğraf, video ve belgelerden oluşuyor. Bu bağlantıyı tıklayarak daha fazla bilgi alabilirsiniz. https://www.avlaremoz.com/2017/03/15/ankaradaki-yahudi-mahallesi-hamamonu-gibi-olmamali-serdar-korucu/
Bir başka önemli kaynak da mahalle sakini Beki Bahar’ın “Efsaneden Tarihe Ankara Yahudileri” adlı kitabı.
Bu arada 30’lar da Yenişehir tarafına doğru gelişen şehirle birlikte insanlar oraya taşınmaya başlar. Kavaklıdere’ye kadar uzanır bu yayılma. Hatta Tunalı Hilmi’de bir apartman girişi sinagoga çevrilir.
Daha sonra İstanbul’a İsrail’e göçlerle Ankara adeta boşalır.
Mahalleyi gezerken Sinagog kilitli ve yüksek duvarların ardına saklı bir halde duruyordu. Bahçesini dahi göremedik sadece Sinagogun tam karşısında oldukça sağlam ve gösterişli duran iki evden, restore edilmiş olanın merdivenlerine çıkınca çatısını ve binayı kısmen gördük. Bu iki binadan restore edilen Bonumo Araf’a ait, hemen bitişiğindeki ikiz yapıda Haymacı Albukrek’e ait evlermiş. Araf binası restore edilmiş oldukça güzeldi. Albukrek ise “inşaat alanı dikkatli olun” yazısıyla restore edilmeye başlandığı imajını veriyordu. Üç katlı, cumbalı bu evleri Sinagogu yenileyen mimar tarafından 1904 te yapıldığı söyleniyor.
Biraz inceleme, biraz fotoğraf çekimi, biraz sohbet, bolca hüzün ve duygulanma ile geziyi bitirdik. Bu kadar dibimizdeki bir tarihi dokunun varlığını Kültüryolu Festivali ile duymuş ve araştırıp gelmiştik. Bir Festival etkinliği olarak dolaşılmış buralar. Ama ben programı çok sadık şekilde takip edemedim. Yine de çok yararlandım. Yeni hedefim “Kelime Müzesi”.
Yaşadığım kenti, tarihiyle tanımak, keşfetmek çok keyif verici. Yeni bilgiler öğrenmek, kentin dokusuna karışmak heyecan verici. Bir dolmuş mesafesi kadar inanın, sadece zaman ayırın, hayatınıza bu pencereyi açın, hepsi bu. Giyin rahat ayakkabılarınızı adımlayın sokakları.
GENEL
2 saat önceGENEL
4 saat önceEKONOMİ
17 saat önceBİLİM & TEKNOLOJİ
17 saat önceGENEL
1 gün önceDOĞA
1 gün önceGENEL
1 gün önce