5.Şubat.2024 09:53, I Güncelleme:5 Şubat 2024 09:54
Arabamın olmadığı, uçak yolculuklarının yanından geçemediğim öğrencilik yıllarımın en sevdiğim ulaşım aracı trendi. İstanbul’dan kalkıp Ankara’ya okumaya gelmiş, iki ayda bir ailesini ve İstanbul’u özleyip ziyaretine gitmiş ben, ren yolculuğunu tercih ettim daima.
O yıllarda otobüs yolculuklarında sigara içmek yasak değildi. Bu bile otobüsleri sevmemem için geçerli bir neden oluşturmuştu. Diğer yandan benim gibi hareketli birisi için altı saat koltukta oturmak tam bir eziyetti. Oysa tren öyle miydi? Kalkarsın, dolaşırsın, yemek vagonunda bir şeyler yer içersin, tuvaletini kullana bilirsin. Hem koltuklar geniş hem öğrenci indirimi var, daha ucuz.
Ama en önemlisi Haydarpaşa Tren Garı. Canım Haydarpaşa, sana nasıl kıydılar, şimdilerde ne durumdasın bilmiyorum ama orada inemeyince, trene binmek de tüm cazibesini kaybetti. Sanırım bir de arabamın olması ve her yere onunla yolculuk yapmak beni tren yolculuğunun ötesine attı. Sevgimden bir şey kaybetmesem de en son trene Eskişehir’e gitmek için binmiştim. O da hızlı tren ne olduğunu anlamadan varmıştık bile.
Deniz kenarındaki bu nefis gar binası, canım Haydarpaşa buram buram tarih kokardı. Anadolu tamda, sanki orada biter merdivenlerinden inince Avrupa’ya geçerdim. Boyutlar arası bir kapı gibi. Ruhu olan, duyguları olan seni de duygulandıran bir yapıydı.
Otobüsü düz yazıya bile değil, basit bir gazete haberi metnine benzetirsem, tren şiirdi benim için. Doğu Ekspresi, Mavi Tren… O zaman en lüks ve hızlı olanı Mavi Trendi.
Kuşetliden almışsam bileti, gece yatarak yolculuk yapmak ayrı bir keyifti. Tek başıma koca bir kompartımanı kullandığım da olurdu, dört kişiyle geldiğimizde. İstanbul girişinde hava aydınlanmaya başladığında şimdilerde yok olan İstanbul’un şahane köşklerini seyretmek de bir başka hobimdi. Özellikle Bostancı, Kızıltoprak, Kadıköy…
Şimdi neden mi yazdım bunları? Nereden mi aklıma geldi trenler?
2023’ün Nisanında gittiğim ve yeni keşfettiğim bir müzeyi tanıtacağım size bu yazımda. 1991 yılında yeni tren yolu yapımına başlandığında kapatılan İzmir-Aydın demiryolu üzerinde, Çamlık Köyü’nde kurulmuş.
Türkiye’nin ilk demiryolu olan İzmir-Aydın Demiryolu’nun yapımına 1866’da başlanıp, 1976’da bitirilmiş. !991’de yeni yolun yapımına başlanınca bu hat kapatılıyor ve Çamlık Köyü üzerinde bulunan orjinal hattın bir bölümü üzerine, Avrupa’nın da sayılı tren müzesi olan müzemiz açılıyor. Müzenin oluşturulmasına 1991’de başlanıyor ve 1997′ de ziyarete açılıyor.
Yolunuz bu tarafa düşerse Efes Antik Kenti, Meryem Ana ve Şirince üçlüsüne müzeyi de ekleyin derim. Biz yine Efes’i, Meryem Ana’yı ziyaret edip Şirince’de bir gece konakladıktan sonra Söke Bafa Gölü kenarına inerken burayı da geziye dahil ettik. Bu kadar geç keşfettiğimize hayıflanarak tabi ki.
Selçuk’ta bulunan müzeye Şirince sapağından sonra yaklaşık 9 km kadar sonra ulaşıyorsunuz. Müze ile ilgili hiçbir tabela yok ne yazık ki. Neden böyle bir yerin tanıtımı yapılmaz anlamış değilim. Müze sağımızda kalacak şekilde göründü ama önünde kocaman bir restoran binası var. Bu restoron müzeye dahilmiş. Kahvaltı ve yemek yanında düğün organizsayonları da yapılıyormuş. Oldukça güzel bir yer. Biz önce bağlantıyı kuramadığımız için sağa dönüp, müzeyi solumuzda bırakarak girişini arıyoruz. Etrafında turlarken orada yaşayan biri ön taraftan, restoranın oradan giriş olduğunu söylüyor.
Sonunda müze bahçesine çift bölmeli, büyük bir kapıdan giriyoruz. Saat beşe yaklaşırken öğlenin yakıcı sıcağını geride bırakıyoruz. Bu sebepten mi bilmem yemyeşil, temiz bahçe biz de ferahlık hissi oluşturuyor. Burası oldukça büyük bir yer.
Buradaki trenler, binalar ve arsa tamamen TCDD’nin mülkiyeti altında. Ama müze yönetimi 99 yıllığına, sinyal memuru olarak Çamlık Tren İstasyonu’nda çalışmış bir memurun oğlu olan Atilla Mısırlıoğlu’na verilmiş.
Yapım Fransız, İsveç, Amerika, İngiliz, Çekoslavak, Alman olan 30 buharlı tren burada sergileniyor. Vagonların ve lokomotiflerin kapısı açık olduğu için içlerine binip, aksamlarını, düzeneklerini yakından inceleyebilir, yolcu koltuklarına oturabilir ve dilediğiniz kadar fotoğraf çekebilirsiniz.
Acele etmeden, tadını çıkara çıkara geziyoruz bahçeyi. Eski adı Aziziye olan istasyon ve mahalle adı Atatürk’ün isteği üzerine Çamlık olarak değiştiriliyor.
Müzede lokomotiflerden başka yaşını doldurmuş araçlar da sergileniyor. Örneğin vinç, su pompası, tamir atölyesi, döner platform, taşıyıcılar, Atatürk’ün tren temalı fotoğraflarının yer aldığı bir oda ve hatta Atatürk’ün gezilerini yaptığı tren. 9 yolcu vagonundan birisi bu. 1926 yılında, Almanya’da Atatürk için özel yapılmış, teknolojik ve güvenlik açısından diğer vagonlardan daha üstün üretilmiş. İçinde bir toplantı salonu, tam donanımlı bir mutfak, banyo ve yatak odası bulunuyor. Hepsi ziyaretçilere açık.
1957’de kafa kafaya çarpışarak 95 kişinin ölümüne sebep olan Şark Ekpresi’nin 45501 numaralı lokomotifi de sergileniyor. Yarımburgaz tren kazası adıyla anılan bu kazayı arama motorunda arattığımda sadece bir kaynakta bulabildim. Türkiye’nin en çok ölü sayısına sahip, en büyük kazası imiş.
Lokomotiflerden biride İngiliz yapımı, odunla çalışan ve dünyada sadece iki tane bulunan bir lokomotif olma özelliğinde.
Burası ilginç, eğlenceli bir bahçe. Tren özlemimi giderip, yeterince zaman geçirdikten sonra Söke tarafına harekete geçtik. Bafa Gölü kenarında kamp atıp, Yediler Manastırını yürüyüp, Kapıkırı’nda dolanmak niyetimiz. Ege’nin en sevdiğim rotalarından. Burasını da başka bir yazımda anlatırım. Ama niyetim hazır Kuşadası taraflarındayken bir müzeyi daha tanıtmak. Haftaya görüşürüz.
AVRUPA
4 saat önceGENEL
4 saat önceASAYİŞ
5 saat önceDOĞA
6 saat önceAVRUPA
10 saat önceAVRUPA
1 gün önceAVRUPA
4 gün önce