24.Aralık.2023 14:40, I Güncelleme:24 Aralık 2023 14:41
“İnsanların türküleri kendilerinden güzel
Kendilerinden umutlu
Kendilerinden kederli
Daha uzun ömürlü kendilerinden
Sevdim insanlardan çok türkülerini
İnsansız yaşayabildim
Türküsüz hiçbir zaman…”
der Nazım Hikmet türküler için. Türkülerin olduğu yerde çiçekler açar, kuşlar cıvıldar. Derin ırmaklar akar hasrete doğru, gurbete giden yardır türküler, askere giden oğludur. Ana’dır, Anadolu’dur.
Neşet Ertaş, Mahsuni, Aşık Veysel’dir.
Türkü dinlemek de o türküleri anlamakta belli bir birikim, yaşanmışlık, derinlik ister.
Saz çalmayı öğrenmeye çalıştığım şu günlerde daha da bir anlam kazandı türküler. Eskiden beri türkülerin hikâyelerini merak etmek gibi bir huyum oldu. Kim için, hangi olay için, hangi şartlarda yazılmış…
Çok sevdiğim türkülerden olan ve hikâyesini öğrendiğim günden bu yana hüzünlendiğim ‘Ormancı’ türküsü ve hikayenin geçtiği Belen Kahvesi’nin varlığını öğrenir öğrenmez gitmek için can attım. Ege’ye uzanan ilk yolculuğumda programıma dahil ettim ve üç yıl önce rüyam gerçekleşti.
Ormancı türküsünü bilmeyen yoktur sanırım:
“Aman Ormancı,
canım ormancı,
köyümüze getirdin yoktan bir acı”
Bilmeyenler, bir çok sanatçıdan bulup dinleye bilir ama ben en çok Müzeyyen Senar ‘ın sesinden seviyorum.
Peki bu acıklı türkünün kendisinden acı öyküsünü biliyor musunuz? Bilmeyenler için anlatayım:
1946 yılında Gevenes köyünde yaşanmış bu acı olay. Şimdiki adı Çaybükü olan, Muğla’nın Menteşe İlçesine bağlı Gevenes köyü.
Kahve oldukça yüksek bir yerden tüm ovayı ve köyü görüyor. Manzarası harika. Merdivenlerden çıkınca çok samimi ve şirin bir atmosfer sizi içine çekiyor.
Kulağımıza çalınan ormancı türküsü ile o yılları gittim. Kahvenin o zamanki halini canladırmaya çalıştım gözümde.
Evin içine girmeden önce yazılanları okudum, içerisi sakinleşince tek tek her eşyaya, fotoğrafa baktım. Ormancının büyük bir acıya yol açan sinirini ve pişmanlığını, Bay Mustafa’nın en yakın arkadaşını öldürmenin verdiği vicdan azabını, Tevfik’in yaşama hasret, erken gidişini anlamaya, hissetmeye çalıştım. Belki birkaç dakika içinde her şey olup bitmiş ve herkesin hayatı geri dönülemeyecek bir şekilde değişmişti. Olaydan bir iki dakika önce, kimse olacakları bilmezken, neşeyle gülerken… İki ocağa ve dahi köyün içine ateş düşmüştü.
1922 yılında doğar Mustafa Şahbudak, ağanın oğludur. En yakın arkadaşı Tevfik Cezayir’dir. 1946 yılına gelindiğinde Tevfik, köyün muhtardır. Kahvede her akşam dama maçı yapar bu iki can ciğer arkadaş.
Çok çekişmeli ve dostça oynana bu oyunların sonunda seyirciler kaybedenden bir şeyler içtiği için, zevkle seyreder ahali.
Bir akşam kahvede yine dama oynarken köyün ormancısı, Mehmet İn girer içeri. Biraz da sarhoştur ormancı. Komşu köy olan Çiftlik köyde çıkan yangının evraklarını götürmesi için bekçiyi ister muhtardan.
Muhtar seçim sonuçları ilçeye gidecek öncelik onun diyerek kabul etmez teklifi, oyuna döner. Ormancı söylenmeye, küfretmeye başlar. Köylüler dışarı çıkarır Mehmet İn’i ama o içeri girer, dama masasını yumruklayarak devirir. Buna sinirlenen Mustafa, ormancıyı tokatlar.
Kamasını çeken ormancı Mustafa’yı kolundan yaralar.
Korkutmak için belindeki tabancayı çekip yere rastgele ateş eder Mustafa. O esnada Tevfik, ormancının koluna yapışır, yeniden bıçakla saldırmasın diye. Yerden seken kurşunun biri ormancıya gelir fakat cebindeki sigara tablası onu kurtarır. Diğer kurşun Tevfik’e isabet eder.
Kanlar içinde yığılan Tevfik bir sedye yapılarak, o zamanın zor koşullarında 23 km taşınarak Muğla’ya götürülür.
Çok kan kaybeder Tevfik.
Doktora arkadaşını kurtarması için yalvarır Mustafa. Öleceğini anlayan Tevfik, Mustafa’yı çağırır ve helallik ister. Mustafa 4 yıl hapis yatıp çıktıktan sonra bir daha köye dönmez. Bu olayı unutmaya çalışır yıllarca. 83 yaşında 2005 yılında bir hastane odasında ölür.
Ormancı olaydan hemen sonra tayin isteyerek köyü terk eder. 90’lı yılların başına kadar yaşar.
Gevenes köprüsü yakınındaki değirmende çalışan Pisili Tahir Usta tarafından bestelenir ve tüm Türkiye’de tanınan bir türkü olur.
Olaydan sonra kapanan Belen Kahvesi, neredeyse yıkılma noktasına gelir. 2005 yılında Muğla Valiliği orayı alıp, kamulaştırarak, restore eder. İçine de olayla ilgisi olan kişilerin bilgileri, eşyaları ve balmumundan heykellerinin olduğu mini bir müze yapılır. Olayla ilgili bilgiler ve türkünün sözleri kapı girişinde asılıdır.
Köyü ve ovayı tepeden gören bir konumda. Bahçesinde kahvenizi içip, manzarayı seyrederek, başta ormancı türküsü olmak üzere ege türküleri dinleyerek vakit geçirebilirsiniz.
Kahveye çıkmadan önce köyün yakınlarında ki Gevenes taş köprü ile içinde Müzisyen Pisili Tahir usta ve eşinin maketlerinin bulunduğu değirmeni gezebilirsiniz. Değirmen küçük bir yapı. Sonrasında 1 km kadar yukarıdaki Belen Kahvesine çıkabilirsiniz.
Kahvenin yakınlarında otoparka arabamızı bırakıp hafif bir yokuştan yukarı yürümeye başladık. Yol boyu hediyelik eşya ve yöresel ürünlerin satıldığı stantlar yer alıyor. Burası köyün sakinleri için gelir kaynağı oluşturuyor. Belen Kahvesinin köye kazandırılması ile turizm merkezi haline gelen köy hareketlilik kazanmış.
Muhtarın dallardan yapılan sedyeye yerleştirilişi, 23 km yolu aşarken Mustafa’nın yarası ve dahi gönül yarası, telaşı her metreyi bir km’ye çevirmiş midir? Tevfik ne düşündü son anlarında, en yakın arkadaşı tarafından kazayla öldürüleceği aklına gelir miydi hiç? Hastaneye varınca doktora onu kurtar onu yaşat diye yalvaran Mustafa, son dakikalarında arkadaşından helallik isteyerek ölen Tevfik ve apar topar köyden kaçan ormancı Mehmet.
Bu olay türküleşmeseydi unutulup giderdi, en azından muhatapları ölüp gidince, torunları en fazla bir hikaye gibi anlatırdı birilerine. Oysa Türkiye’nin sevdiği, hüzünle dinlediği, hikayesini öğrendiği, kalkıp kahvesini ziyarete geldiği, kişilerini ölümsüzleştiren bir hikayeye dönüştü, türkü sayesinde. Yolunuz Muğla Yatağan taraflarına düşerse, bir kahve içimi uğrayın derim. Kahve her yerdeki kahvede, kahvehane her yerdeki kahvehane değil
GÜNDEM
11 gün önceGÜNDEM
11 gün önceGÜNDEM
12 gün önceGÜNDEM
12 gün önceEKONOMİ
12 gün önceASAYİŞ
13 gün önceMAGAZİN
13 gün önce