14.Ekim.2023 20:52, I Güncelleme:15 Ekim 2023 17:57
Van’ı bir kere daha gezdikten sonra Hakkari’ye geçiyoruz. Hakkari’yi gezmek, tanımak için orada yaşayan arkadaşlarımızın davetini kabul ettik. Bize burayı Hakkari’de buluşacağımız arkadaşlarımız önerdi. Gelirken yol üzerinde uğrayın dediler. Van sınırları içinde bir yermiş ama Hakarililer o kadar sahiplenmiş ki oranın bir parçası gibi gezdik orayı. Tam olarak Başkale Dereiçi Köyü Travertenleri…
Ana yolda ilerlerken, Peribacaları Doğal Oluşumu ve Travertenleri yazan tabelayı görünce sağa kıvrılan yola girdik. navigasyondan takip ediyorduk zaten, dönüüşü kaçırmayalım diye.
Yol toprak, yer yer bozuk ve dar. Arabanız yüksek değilse pek tavsiye etmiyorum. 16 km kadar içeri gitmeniz gerekiyor. Yolun sol tarafına çok yüksek uçurum eşlik ediyor. Yolun alçaldığı yerlerde, bir dereye paralel olarak gittiğimizi görüyorum. Avarej deresi yani Karasu’nun seviyesine indiğimiz yerlerde manzara yeşilleniyor.
Yoksa bozkır…Çatlamış toprak ve kaya görüntüsü alabildiğine uzanırken keskin bir yalnızlık hissi sarıyor insanı.
Bir ara; anne keklik, peşinde sekiz on yavrusu ile arabanın önünden geçiyor. Yavaş gitmek zorunda oluşumuz onları görür görmez durmamızı kolaylaştırıyor. Hiç bu kadar yakından görmemiştim. Kekliği düz ovada avlarla türküsü zihnimde yankılanırken buranın hiç de düz olmayışı içimi rahatlatıyor. O kadar hızlılar ki kameraya almama zaman kalmıyor. Keyifle izliyorum ben de, belleğime kazırcasına.
Biraz ileride yol alçalıp dereyle yan yana geliyor. Sığır sürüsünün çan seslerini duyuyorum. Dönemeci döner dönmez onları ve çobanlarını görüyoruz. Büyük bir araçla hayvan getirmişler ya da götürüyorlar. Kamyon dönsün diye kenarda beklerken çobanlarla sohbet ediyoruz. Burada oluşumuza şaşıyorlar. “Gezecek başka yer bulamadınız mı? Van’a gidin daha güzel.” diyor bir tanesi. Oradan geliyoruz zaten, birkaç kere gezdik Van’ı diyoruz. Peribacalarını görmek istediğimizi yineliyoruz. Tarif ediyorlar. Derenin adını soruyorum ve oradaki yaşamı. Yakınlarda bir köy varmış, peribacalarına giderken içinden geçeceksiniz dediler. Oralıymış onlar. Köyden geçerken aklıma geliyor çobanlar. Kadınlar iş yapıyo,r çocuklar oynuyor, güneşin altında bizim araba yol alırken el sallıyoruz karşılıklı. Öyle kendi halinde, bildiğim dünyadan uzak, kendi dünyalarına ait gibiler ki…Bu sadelik derin bir nefes almak gibi rahatlatıyor beni.
Buralarda buğday üretimi pek yok ya, saman balyaları yerini yonca yığınları almış. Hayvanlar için ekilmiş yonca ve otları biçiyorlar bir yandan, bir yanda biçilmiş ot öbekleri. Bir ara oldukça büyük bir yığının üzerinde fotoğraf çektiriyorum. Çok hoş bir görüntüsü var.
Tarif edilen yere gelince, arabayı yolu kapatmayacak bir yere park edip ot öbeklerinin arasından yürüyoruz. Hayvan güden, ot biçen büyüklerine, öğlen yemeği götüren bir çocuğa rastlıyoruz. Biraz da onunla sohbet edip, oralar hakkında bilgi alıyoruz. Yukarıda bir köy varmış yakınlarda, oradan geliyormuş.
Pamukkale’yi görmüş birisi olarak burayı da çok etkileyici buldum. Ağustos sıcağında hala su kaynakları kurumamış, tertemiz. Taşların deseni ve rengi büyüleyici. Oraya varınca ayakkabılarımızı çıkarıp yürüyoruz taşlarında. Etrafı, sessizliği dinliyorum. Bakir bir yer, tesis yok, insan yok, ıssız dağlarla çevrili bir vaha.
Hiç görmediğin şehirlerde dolaşmak, bilmediğin yeni tatları tatmak, bilmediğin bir enstrümanı çalmak, dilin bilmediğin bir coğrafyada dolaşmak, sohbet etmek, yemek. Gizemli, büyüleyici, ürkütücü, keyifli, sade ve samimi.
Yollar… ıssız dağlar arasından kıvrıla kıvrıla giden, inişli çıkışlı yollar. Bazen tek bir araba, bazen tek bir ağaç görmeden sessiz, kimsesiz, evrende tekmişcesine tekerin asfaltta dönmesi; ilerlemek, ilerlemek.
Görüntüler sağından solundan akarken, düşüncelerinde aynı hızla zihninden akıp gitmesi. Gidiyorlar mı gerçekten? Yoksa her düşünceyle biraz daha güçlenip kalıyorlar mı?
Dönüş yolunda berraklaşan zihnimden geçen düşünceler bunlar işte. Yolculuk sanki bir tür zihin temizliği. An’da kaldığım halde, bir kuyudan tırmanmaya çalışan örümcekler gibi, su yüzüne çıkan geçmiş de var o anın içinde.
Köksüzlük bir de. Hem her yere ait olmak hem hiçbir şeye bağlı olmamak. Yolculuğun bendeki hissiyatı bu işte. Ayrıldığım yerden, varacağım yere kadar, hiç sorumluluk duymadan, sadece kendime ait olmak.
Yapmam gereken tek şey direksiyonu tutmak ve yolun tadını çıkarmak. Kimsenin benden beklentisi yok, uzakta olduğum halde nerede olduğumu soran yok. Bir yerden bir yere gitmek bu yüzden iyidir. Gitme eylemi dışında her eylemden muaf olursun.
Hakkari’ye giden bir yolda direksiyonda olmak beni mutlu ediyor. Yoldan çıkmazsan yeni yollar keşfedemezsin. Yolun kendisi de varılacak yer kadar güzeldir. Başka bir yolculukta görüşmek üzere sevgili dostlar.
GENEL
04 Ekim 2024AVRUPA
04 Ekim 2024AVRUPA
04 Ekim 2024SPOR GALERİ
04 Ekim 2024AVRUPA
04 Ekim 2024GÜNDEM
04 Ekim 2024AVRUPA
04 Ekim 2024