7.Ekim.2023 19:20, I Güncelleme:7 Ekim 2023 19:20
Defalarca gittiğim Antalya’nın, Demre Elmalı civarını keşfettim bu yaz. Deniz tatilini bir kenara koyarsam, tadına doyamadığım antik kentlerini paylaşmak istiyorum. Sizi bilmem değerli okuyucular ama ben gittiğim şehirlerin doğal güzelliklerini, müzelerini, antik kentlerini illaki gezerim. Benim için seyahat de tatil de budur. Bir yeri tanımak, hissetmek istiyorsanız insanıyla tanışmalı, yerel tatlarını deneyimlemeli, el sanatlarını, doğal ve tarihi güzelliklerini görmeli, sokaklarını adımlamalı. Gözlerim bayram eder, kulaklarım dikkat kesilir her şeyine. Gitmeden okurum, dönünce yine araştırır okurum. Sanki böylece sindirmiş olurum orayı. Kanıma karışır hücrelerime yayılır.
Doğuda Hakkari- Van, batı da Karaburun-Edirne, Kuzeyde Sinop, güneyde Mersin…Bir uçtan bir uca gezdim yurdumu. Defalarca gittiğim yerler oldu ama her gidişimde yeni bir yerini keşfettim. Ne büyük bir hazine bu topraklar, doyulmaz bir tadı var. Öyle ki yaşadığımız topraklar kıymetini bilene cennet, hırsına yenilene cehennem olmuş. Binlerce yıldır çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış. Nice halklar iz bırakarak geçip gitmiş. Bereketli, tarih kokan coğrafyamız bir o kadar da gözyaşı dolu.
Demre’de limana yakın, kocaman bir müze var. Likya Uygarlıkları Müzesi. Deniz o yıllarda bu müzenin bulunduğu yere kadarmış. Kapısında güler yüzü ile genç bir hanım görevli henüz açılmadığını söylüyor müzenin. Geniş bir alana kurulmuş bu açık hava müzesinde kapalı alanlarda var. . Girişindeki Kafenin yemyeşil bahçesinde masalar, tavus kuşları, kediler, tavuklar arasında dolaştık. Müzeye gelen bir yabancı turist tarafından sahiplenildiğini öğrendiğimiz yavru köpeği severek yarım saat bekledik. Pasaport ve evrakları hazır olur olmaz İsviçre’ye gidecekmiş.
Müze açıldı, ilk önce geniş arazideki şehir kalıntılarını gezdik. Çay ile denizin birleştiği Çayağzı’nda, kazılar sonucu toprak tarafından kapatılmış kocaman bir yapı ortaya çıkarılmış. Limanın ambarı olduğu düşünülen bu yapıyı harika bir müzeye çevirmişler.
Açık alandaki hamam, tapınak, mezar kalıntılarını geze geze önce sarnıcın olduğu bölgeye geldik. Sabah erken olmasına rağmen sıcak bastırmıştı. Yer altına inen merdivenleri takip ettiğimizde hem serin hava hem de harika bir manzara ile karşılaştık. Kemerli yapısı ile göz kamaştıran sarnıç, çok güzel ışıklandırılmıştı. Gezdik, dokunduk, seyrettik, fotoğraf çektik ve hatta dans ettik. Müthiş bir keyifti. Enerjisi, ruhu sarıp sarmalamıştı bizi.
Üstte söz ettiğim, limanın ambarı olduğu düşünülen ve müze yapılmış kapalı bina yolun sonunda. Buraya gelince müzenin tasarımına hayran kaldık, içindekilere ayrı… Üstelik bu sıcakta klimalı bir ortam oldukça iyi gelmişti.
Ambarın her bir salonunda, Likya Uygarlığını oluşturan ve üç oy hakkı olan büyük şehirleri tanıtılıyor. Arykanda, Myra, Limyra, Olympos, Tlos, Ksanthos gibi. O uygarlıklardan kalan eserler, takılar, heykeller, silahlar ne çıkarılmışsa bilgi verilerek sergileniyor. Son kısımda canladırma bile var.
23 şehirden oluşan Likya Uygarlığı…. Işık ülkesi anlamına gelen bu uygarlık deprem, tusinami, Pers saldırıları gibi birçok acı olaya rağmen arkalarında oldukça gelişmiş koca koca şehirler, tiyatrolar, tapınaklar, hamamlar, heykeller bırakmışlar.
Antik Likya Uygarlığı Kentleri, Akdeniz Bölgesi’nde Teke Yarımadası’nda yer alıyor. M.Ö 1. yy ortalarında 23 kentten oluşan Likya Birliği’ni kuruyorlar.
Heradot’a göre Likyalılar Girit kökenli olup, Kral Minos tarafından sürülen kardeşi Sarpedon liderliğindeki bir grubun uzantısı.
Patara Likyalıların başkenti konumundaymış. Aşağıya müze sayfasından aldığım tanıtım yazısını da ekliyorum: “Antik Myra ya da günümüzdeki adıyla Demre’nin Çayağzı bölümünde yer alan harabelerin uzun süre boyunca farklı bir şehre ait olup olmadığı tartışılmış, son araştırmalar burasının bağımsız bir yerleşim değil Myra’nın liman mahallesi olduğunu kanıtlamıştır.
Likya Bölgesi zenginliğini limanlara ve ticari faaliyetlere borçluydu. Andriake de Phaselis ve Patara’dan sonra bu bölgedeki en önemli üçüncü liman olarak kullanılıyordu. Kazılarda keşfedilen yabancı kaynaklı amfora parçaları Liman’da gerçekleşen uluslararası ticaretteki yoğunluğun bir kanıtı.
Andriake’deki kalıntıların büyük bölümü ticaret bağlantılı olsa da sürdürülen kazılarla liman ve ticaret bölgesinden biraz uzakta sosyal ve dinî yapılar da ortaya çıkarılmıştır. Liman’ın tahıl ticaretindeki önemini kanıtlayan ve günümüzde LikyaUygarlıkları Müzesi’ne dönüştürülen granarium yani tahıl deposu, agora, sarnıç, surlar, su kemerleri, anıtsal çeşmeler, Bizans Dönemi’nden kalan kiliseler, hamamlar, gözetleme kuleleri burada görebileceğiniz yapılardan birkaçı. Likya’nın pek çok yerinde karşınıza çıkabilecek Likya tipi mezarlar da eski mezarlık alanında ziyaret edilebilir.
İmparator Giysilerinin Mor Rengi Burada Üretiliyordu .Andriake’nin en ilgi çekici yapılarından biri boya fabrikası olarak tanımlayabileceğimiz “Mureks İşlikleri”. Antik Çağ’da çok nadir olduğundan yalnızca imparatorlar ve üst sınıflar tarafından kullanılan mor renk boyanın elde edildiği Mureks bir deniz kabuklusu türü. Boya üretiminin yapıldığı yerlerden olan Andriake’ye bu kabuklular o kadar çok getirilmiştir ki, üretimden sonra geriye kalan kabuk artıkları yapı harcında kullanılmıştır. “Mureks Harcı” ismi verilen bu malzeme yalnızca bölgeye özgü olması nedeniyle de önemlidir.”
Buradan çıkışta Myra ve Limyra antik kenti ile Noel Baba’yı da gezdik. Birbirine yakın bu yerleri bir güne sığdırarak geze bilisiniz. Hatta Limyra Antik Kenti içinde akan buz gibi kaynak suyunda, tarihi sütun ve taşların eşliğinde geçmiş ruhlarla kulaç atarak yüzebilirsiniz. Öğretmen kartı ya da müze kartı olanlara girişler ücretsiz. Biletler ise 90 lira. Bir başka yazımda bu kentleri daha ayrıntılı anlatmak üzere hoş kalın, haftaya görüşürüz.
AVRUPA
17 saat önceAVRUPA
18 saat önceAVRUPA
1 gün önceAVRUPA
1 gün önceASAYİŞ
4 gün önceASAYİŞ
4 gün önceGENEL
5 gün önce