29.Eylül.2023 20:25, I Güncelleme:29 Eylül 2023 20:41
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Atalay ve Kahraman’a verilen 18’er yıllık cezaların “yanılgı sonucu” olduğunu ve Kavala’yla aynı şekilde cezalandırılmış olmaları gerektiğini belirtti. Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, diğer dört kişiye 18’er yıl hapis cezası verildi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, dün (28 Eylül) açıkladığı kararıyla, Gezi davasında yargılanan Osman Kavala’ya “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme”, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’a “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım” suçlarından hükmedilen mahkumiyet kararlarıyla ilgili temyiz itirazlarını esastan reddetti, hükümleri onadı. Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, diğer sanıklara 18’er yıl hapis cezası verilmişti.
Sanıklar Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Mücella Yapıcı’ya yöneltilen “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım” suçundan mahkumiyetlerle ilgili ise “mahkumiyetlerini gerektirir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilmeden, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan beraatları yerine delillerin takdir ve değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesinin” isabetli olmadığına hükmetti.
Ekmekçi, Altınay ve Yapıcı’nın eylemlerinin “kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak ya da katılanları yönlendirmek suretiyle 2911 sayılı Kanun’a muhalefet etme suçunu oluşturduğunun nazara alınmadığını” belirten Yargıtay, üç sanık yönünden hükmü bozdu.
Tutuklu bulunan Yapıcı ve Altınay, “yurt dışına çıkmamak” şeklindeki adli kontrol tedbiri uygulanmak kaydıyla dün akşam tahliye edildi.
“Ağırlaştırılmış müebbet verilmeliydi”
Kararda, sanıklar Can Atalay ve Tayfun Kahraman’a verilen 18’er yıllık cezaların “yanılgı sonucu” olduğu ve Kavala’yla aynı cezaya hükmedilmesi gerektiği belirtildi.
Yargıtay, Atalay ve Kahraman’ın “bir plan ve organizasyon dahilinde gerçekleştirilen Gezi Parkı olaylarının başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında eylemlerinin bulunduğunu” yazdı:
“Gezi Parkı eylemleri sürecinde yaptıkları provokatif paylaşımlar ve eylem çağrıları ile eylemcileri tahrik ederek şiddet olaylarının tırmanmasına neden olan Taksim Dayanışması’nı yönlendirdikleri,
Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştirilmesindeki organizasyonda baş aktör olan ve bu eylemleri finanse eden diğer sanık Osman Kavala ile de irtibatlı olarak birlikte hareket ettikleri anlaşılmakla…”
Bu sebeple Yargıtay, iki sanığın eylemlerinin, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 312/1. ve 37/1. maddeleri kapsamında hükumeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu oluşturduğu halde, “delillerin takdir ve değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu hükumeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmadığını” yazdı.
Delil: Sosyal medyadaki etiketi
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 78 sayfalık kararının büyük bölümü, Gezi direnişi sırasında düzenlenen farklı eylemlerden oluşuyor.
Kararda, Gezi direnişine katılanların kasklarında ve tişörtlerinde “#OccupyTurkey” yazısının yer alması ve sosyal medyada “#occupyturkey” ve “#occupygezi” etiketlerinin kullanılmasının, “alışılageldik ve gelişigüzel şekilde gerçekleşen bir süreç olmadığı” ileri sürüldü:
“…hazırlık eylemlerinin arka planında dünyaca ünlü bir başkaldırı topluluğunun ve akademik çalışmaların da bulunduğu bir toplum mühendisliğinin ürünü olduğu, bu kapsamda Gezi Parkı olaylarının hazırlık sürecinde toplumsal desteği sağlamak ve toplumsal algı oluşturmak amacıyla dünyaca ünlü OTPOR grubundan destek alındığı, grubun kurucusu olan Sırp asıllı Ivan Marovic ve CANVAS eğitmenlerinin de hazırlık sürecinde bir süre ülkemizde bulundukları tespit edilmiştir.”
“Profesyoneller fonladı” iddiası
Yargıtay, Gezi direnişinin “profesyonellerce gerçekleştirildiğini” iddia etti:
“Gezi Parkı eylemlerinin, renkli devrimler ve Arap Baharı’nda olduğu gibi uzun süredir hazırlık yapan, toplum mühendisliği ve kitleleri harekete geçirme konusunda profesyonel bir eğitim alan, uluslararası bağlantıları ile büyük ve etkili bir yurtdışı desteği de bulunan çekirdek bir grup tarafından planlandığı, başlatıldığı, genişletildiği, fonlandığı ve ülke sathına yayıldığı, ayrıca dosyada sorumluluğu kabul edilen sanıkların planlaması, organizasyonu ve yönlendirmesi ile sosyal medya hesapları da kullanılmak suretiyle Gezi Parkı olaylarının yurt içinde ve dışında kitlelere duyurulduğu…”
“2 yıl önceden planlandı”
Mahkeme, Gezi direnişinin 2 yıl önceden planlandığını da ekledi:
“27 Mayıs 2013 tarihinde fiili olarak başlayan ve şiddet eylemlerine dönüşen Gezi Parkı eylemlerinin, toplumun verdiği anlık ve öngörülemez bir tepki hareketi olmayıp, çalışmaları iki yıl öncesinden başlatılan ve planlı bir kalkışma hareketi olduğu…”
“Arap baharına denk getirildi”
Yargıtay 3. Ceza Dairesi ayrıca, “Gezi parkı eylemlerinin bilinçli olarak Arap Baharı ile aynı zaman dilimine denk getirildiğini” ileri sürdü:
“Arap Baharı olarak ifade edilen hareketlerin, Arap coğrafyasında meydana gelen büyük siyasi sonuçlarının olduğu ve mevcut yönetimlerin değişmesi ile sonuçlandığı, bu durumun farkındalığı ile ülkemizde de bu hareketlere koşut şekilde Gezi parkı eylemleri ile meşru ve seçilmiş hükümetin ortadan kaldırılmasının hedeflendiği anlaşılmıştır.”
Tiyatro oyunu: “Halk, başkana isyan ediyor”
Sanıklardan Handan Meltem Arıkan’ın yazdığı, Memet Ali Alabora’nın yönettiği Mi Minör isimli tiyatro oyunu da mahkumiyete gösterilen deliller arasında:
“Prömiyeri Küçükçiftlik Park’ta 1 Aralık 2012’de yapılan ve 2013 yılı Nisan ayına kadar gösterimde kalan oyunda izleyicinin sosyal medya aracılığı ile örgütlenerek temsili ülkenin başkanına karşı ayaklanmaya teşvik edildiği, oyunda Pinima isimli hayali bir ülke ve bu ülkenin başında zalim bir diktatör bulunduğu, diktatörün itici demokrasi konuşmalarının, tutuklamaların, öldürmelerin, susturmaların, bağrışmaların halkın canını sıktığı ve halkın başkana karşı ayaklandığı, bu esnada seyirciler tarafından akıllı telefonların aktif şekilde kullanıldığı ve sosyal medyada izleyicilerin başkan aleyhine mesajlar yazarak isyan ettikleri…”
Çekilmeyen belgesel de delil oldu
Sinemacı Çiğdem Mater’in Gezi direnişine dair hazırladığı belgesel de deliller arasında sayılırken, belgeselin yapım aşamasında kaldığı bilgisi de kararda yer aldı:
“Osman Kavala’nın Gezi Parkı olayları ile ilgili belgesel hazırlatarak bu belgeselin uluslararası film festivallerinde gösterimini yaptırmaya çalıştığı, bu şekilde kalkışmanın uluslararası platformlarda ve sanat camiasında ilgi görmesini ve Türkiye Cumhuriyeti 61. Hükümeti’ne yönelik uluslararası tepkilerin yoğunlaşmasını amaçladığı…
“Çiğdem Mater’in 16-24 Ağustos 2013 tarihleri arasında düzenlenen Saraybosna Film Festivali’ne katıldıkları ve hazırlamayı düşündükleri Gezi Parkı belgeseli ile ilgili bir dizi görüşmeler yaptıkları, fakat Gezi Parkı eylemlerinin başarıya ulaşamamış olması nedeniyle belgesel hazırlama fikrinin de yarıda kaldığı…”
“Medya yapılanması iddiası”
Osman Kavala’nın, yeni bir medya yapılanması kurmaya çalışarak Gezi direnişinin devamlılığını sağlamaya çalıştığı ileri sürüldü.
Bunun için Almanya, İngiltere ve bir kısım Avrupa ülkeleri ile temasa geçtiği ve bir dizi toplantılar yaptığı, Guardian Vakfı’ndan kişilerle görüştüğü belirtildi.
Kavala’ya “akıl hocası” tanımlaması
Yargıtay, Osman Kavala’nın Gezi direnişi sürecinin “en önemli organizatörü ve akıl hocası olduğunu” yazdı:
“…Kavala’nın Gezi Parkı olaylarındaki karar alma ve parasal destek süreçlerinde aktif olarak bulunduğu halde, kendisini deşifre etmemek için hiçbir resmi işlemde bulunmadığı, cebir ve şiddet eylemlerinin gerçekleştiği yerlere bilinçli şekilde gitmediği, sürecin en önemli organizatörü ve akıl hocası olarak her platformda perde arkasında yer aldığı, Gezi Parkı olaylarının fiili olarak başlaması ile birlikte, sanığın Gezi Parkı eylemlerine uluslararası destek sağlamak ve uluslararası arenada Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne olan baskıyı artırmak amacıyla çalışmalara başladığı, Gezi Parkı olayları ile ilgili gerçekleşen her türlü uluslararası girişimin, Gezi Parkı olaylarına katılan bileşenler tarafından sanığa danışıldığı ve sanığın aracı kılınması suretiyle gerçekleştirildiği…”
Can Atalay’ın tahliyesine red
Ceza Dairesi, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay ile ilgili yargılamanın durması ve tahliyesine ilişkin taleplerinin reddine karar verdi:
Buna gerekçe olarak da Atalay’ın “bir plan dahilinde yürütülen kalkışma hareketinin başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında faaliyetlerinin bulunduğunu” gösterdi:
“Atalay’ın eylemlerinin, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu kapsamında kaldığı, bu suçun Anayasa’nın 14. maddesi kapsamında yer alması ve soruşturmasına seçimden önce başlanmış olması dikkate alındığında, Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca yasama dokunulmazlığından faydalanamayacağı kanaatine varılmakla…”
Telefonlar başka gerekçeyle dinlenmişti
Dosyada yer alan telefon dinlemesi kararlarının, “suç örgütü kurma ve yönetme” suçuna ilişkin olduğu ancak davanın, “hüküm kurulan suçlar arasında geçitli ve dönüşen suç ilişkisi olduğundan” başka suçlamayla açıldığı ifade edildi:
“Dosya kapsamında yapılan dinlemeler olaya ilişkin olduğundan ve suç niteliğindeki değişim alınan kararların hukuka aykırı olmaları sonucunu ortaya çıkarmayacağından, bu nedenle iletişimin dinlenmesine ilişkin ilgili merciler tarafından verilen tedbir kararları ile elde edilen delillerin hukuka uygunluğu konusunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Soruşturma ve kovuşturma evrelerinde elde edilen yeni deliller neticesinde aynı fiille ilgili olarak suçun niteliği değişebilir.” (AS)
Kaynak: Bianet
GENEL
04 Ekim 2024AVRUPA
04 Ekim 2024AVRUPA
04 Ekim 2024SPOR GALERİ
04 Ekim 2024AVRUPA
04 Ekim 2024GÜNDEM
04 Ekim 2024AVRUPA
04 Ekim 2024