DOLAR 32,5038 0.08%
EURO 34,7826 -0.12%
ALTIN 2.496,260,50
BITCOIN 20840242,47%
İstanbul
12°

ORTA ŞİDDETLİ YAĞMUR

13:08

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

178 okunma

YAŞASIN BENİM 200 gr ÇAY PAKETİM VAR !

26.Ekim.2021 22:23, I Güncelleme:26 Ekim 2021 22:23

Yayınlama:26.10.2021 22:23,

Güncelleme:26 Ekim 2021 22:23

Bir yanda bir bütün olarak çökmekte olan çürümüş sistem, diğer yanda bir taç misali gelip bu çöküşün tepesine yerleşerek bu sistem ve onun partilerinin cellat yüzlerini, en geri kesimlerin bile anlayabileceği şekilde ortaya seren pandemi (Covid 19). Bu durum, daha çok kısa süre öncesine kadar her yerde coşa gelip “padişahım çok yaşa!” diye bağıranların ciddi bir kısmını bile AKP karşıtı bir pozisyona sokmuş durumda.
Aslında bu yeni bir durum değildi, fakat son bir iki yıldır katlanarak büyüyor. Artık her Cuma günü “reis” için camilere koşan ve “one minute”lerle coşanların çoğunun yerinde yeller esiyor. Çünkü onlar “reis”ten iş istedi ve hala istiyorlar, çünkü işleri yok. Onlar ev istediler ve hala istiyorlar çünkü evleri yok. Onlar çocukları için eğitim imkanı istediler hala da istiyorlar çünkü kendilerinin bunu sağlama imkanı yok. Onlar kendilerine verilen o güzel sözlerin tutulmasını istediler; hala da istiyorlar çünkü onlara vadedilenle şu an yaşadıkları hayatın arasındaki tek bağ taban tabana bir zıtlıktan başka bir şey değil. Buna rağmen ve ortada bu beklentiler, talepler varken, “reis” geliyor ve bir otobüsün tepesinden bağırıyor: “Taksim’e cami yaptık mı, yaptık!” “İHA’larımız süper mi süper!” Yani ne işten bahsediyor, ne ekmekten, ne de onlara sözünü verdiği o rahat yaşamdan. “Reis” sadece lütfedip geliyor ve onları kafalarından 200 gramlık çay paketleriyle vuruyor; sonra “reis” bir tarafa gidiyor, başına çay kutusunu yiyenler başka tarafa…
Bilemiyoruz tabii, dinci faşist parti yöneticileri, her şehirdeki her bir insanı, en az üç defa ve üçünde de alınlarının tam ortasından bu çay paketleriyle vurarak onların gönüllerini fethedeceklerine inanıyor olabilirler ve belki de gerçekten bu kadar çok zeki(!!!)dirler. Fakat bizi bunların ne yaptıkları ya da bu muhteşem “kitle iletişim stratejisi” ilgilendirmiyor. Bizi alnının ortasına çay paketini yiyen yoksul arkadaş ilgilendiriyor. Zira kafasına inen o çay kutusu var ya, işte o küçük çay paketi onun için bir samimiyetin değil, onca zamandır kurduğu hayallerin asla gerçekleşmeyeceğinin ilanı durumunda. Ve onca yıllık “parti hizmeti”nden payına düşen bu!
Bir insan düşünün, elinde iki yüz gramlık çay paketi var, ama işi yok, parası yok, evi yok ve gırtlağına dek borç içinde. Etrafına bakıyor, yaşadığı kente ve onun sokaklarına; peki ne görüyor? Her yanda kapanmış onlarca dükkanı görüyor. Kapanmış sinemaları, tiyatroları, kitapçıları, kafeteryaları ve iş bulma kurumunun önünde uzayıp giden kuyrukları; hastanelerde acılar içinde kıvranan çaresiz insanları ve yüzlerine gerilen incecik maskelerle fabrikalarda pandemiye kurban edilen işçileri görüyor.
Fakat dahası da var, bu arkadaş elinde başına atılan o çay paketiyle etrafa bakınıyor. Eli kolu bağlanmış kentlerin içinde kendisi gibi korkunç bir kabusu yaşayan yüz binleri görüyor. Sizce elinde o çay paketiyle bekleyen arkadaş bunları her gördüğünde ne düşünüyor olabilir? Mesela bir çıkış yolu arıyor olabilir mi; yani bu kabustan uyanmanın en kestirme yolunu?
Tabii belki de elinde başına tam isabetle fırlatılan çay kutusu tutan arkadaş şunu yapıyordur. Etrafına bakıyor kapanmış fabrikaları ve bir dünya dolusu işsiz insanı görüyor fakat o, “Bunlar hiç önemli değil çünkü benim tam iki yüz gram çayım var” diyordur! Yaşadığı sokağa bakıp perişan haldeki komşularını görmesine rağmen o yine de, “Normalde büyük bir sorun, hatta her şey berbat, yolsuzluk, sahtekarlık, sömürü ve kadın cinayetleri almış başını gidiyor; ama olsun çünkü kafama yediğim şu çay paketi tüm bunları öylesine önemsizleştiriyor ki anlatamam” diyor! Hatta bu yoksul arkadaş içinde binlerce masum canı, alev alev yanan ve yangınların merhametine teslim edilen ormanları görüyor ama gene de, “Ne olmuş, yangınlara bile bile yeterli müdahale yapılmıyorsa, bana mı dert, nasıl olsa benim tam iki yüz gram çayım var” diyordur!
Elinde, başına çalınan iki yüz gramlık çay paketi tutan arkadaş belki de gerçekten ve hala bu çay için kendisinin, hatta çocuklarının geleceğinden vazgeçti! Dahası “reisi” ve “davası” için kanının son damlasına kadar da çarpışmaya hazır, diyebilir miyiz?!
Diyemeyiz! Çünkü ne hayat böyle bir şeydir, ne de insanlar bu kadar körü körüne itaatkar olabilirler. İnsanlar gerçekten inandıkları idealler için büyük fedakarlıklar yapabilirler, ama bu ideallerin gerçekleşebileceğine inandıkları sürece. Üstelik AKP’nin kitlesinin tamamına yakını öyle büyük idealler için orada değil. Bu kitle tamamen kendi maddi çıkarları için bu partiye girmiş, üye olmuş, yedeklenmiştir. Bu insanlar artık hiçbir çıkar elde edemeyeceklerinin farkında. Yani onlar için artık “dava ve reis”e sadakat, hatta bunun için dövüşmek söz konusu bile olamaz.
Bir şey var ki ondan emin olmamız gerekiyor. Hani deminden beri bahsettiğimiz ve elinde kafasına fırlatılmış çay paketiyle bekleyen O yoksul arkadaş var ya, işte bu arkadaş bizi bekliyor. Yalnız biz onun bizi beklediğinden eminiz, ama onun şu an aslında bizi beklediğinden haberi yok. Şimdi bu cümle absürt bir film diyaloğu gibi gelebilir. Fakat böyle değil. Elinde çay kutusu tutan, pardon daha doğrusu elinde kafasına çalınan çay paketini tutan arkadaş var ya, işte o bir zamanlar üyesi, taraftarı hatta şovence duygularla her şeyi yapmaya hazır bir militanı olduğu partisine karşı çok öfkeli ve olup biten her şeyden, ayyuka çıkmış bütün bu rezaletlerden son derece rahatsız. Haliyle şu an o bütün bunlardan bir çıkış yolu arıyor. Onun bilmediği şeyi biz biliyoruz. O çıkış karanlığı aydınlığa çevirecek çıkış! Peki bu çıkış yolu sizce nedir?

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r